Birer hiç mi olacağız?
İktidara ve de muhalefete bakarsanız, bizim birer hiç olmamız gerekiyor. İktidara göre, Türk olmayacağız bir kere. “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” tanımını yapan...
İktidara ve de muhalefete bakarsanız, bizim birer hiç olmamız gerekiyor. İktidara göre, Türk olmayacağız bir kere.
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” tanımını yapan Atatürk’ün ifadesiyle Türk olmak çok ayıp bir şey.
Asla ulusal yurttaş kimliğimizi öncelemeyeceğiz. Bundan başka her şeyimizi öne çıkarabiliriz:
Irkımızı, dinimizi, mezhebimizi, tarikatımızı, cemaatimizi, aşiretimizi, hemşeriliğimizi, gizli-açık içinde bulunduğumuz örgüt ya da cemiyet bağımızı, kulluğumuzu, köleliğimizi; özetle ortaçağdan kalma ne kadar feodal ilişki varsa, onu kimlikten sayacağız.
Yok onlar olmadı, mutlaka bir ayrılık, aykırılık bulacağız. Hiçbir şey uyduramazsak, derimizin rengi ya da cinsiyet üzerinden başkalaşacağız.
Sonra, doğru olmayacağız:
Her gün yalana, dolana, üçkâğıda başvuracağız.
Çalışkan da olmayacağız:
Yan gelip yatacağız. Rant, faiz, vurgun, artık Allah ne verdiyse, sülük gibi yaşayıp gideceğiz.
Muhalefetin sözünü dinlerseniz, entelektüel de olmayacağız.
Eskilerin münevver dedikleri, gazetemizin okurları için yaptığımız nitelemeyle “bu ülkenin aydınlık insanı” olmaktan özenle kaçınacağız.
Muhalefetin diliyle bir “bariyer” çünkü bu.
Üstün eğitim almayacağız, kendimizi yetiştirmeyeceğiz, kitap okumayacağız, sanatla ilgilenmeyeceğiz, çağı anlamaya, uygar ve ahlaklı davranmaya yanaşmayacağız.
Hele “akademik”, üstelik “elitist” bir kimlik…
Vay anam, vay…
Sakın, sakı...