CHP’de İsimlerin Değişmesi Yeterli mi?
Cumhuriyet yazarı Işık Kansu bu hafta 'CHP’de İsimlerin Değişmesi Yeterli mi?' başlıklı yazısını kaleme aldı.
CHP, toplumun nabız atışlarını dinledi, tabanının sesine kulak verdi, lider kadronun halkın beklentilerinden uzaklaştığını gördü ve parti yönetimini gençleştirerek değiştirdi.
İsimlerin değişmesi yeterli mi?
Kuşkusuz değil. Çünkü CHP, Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık sürecinde kendine ve tabanına yabancılaşarak bir başka yöne evrildi. “Toplumun tüm kesimlerini kucaklama” savıyla özellikle halkçı, devrimci ve laik yönelimlerine tümüyle sırtını döndü. Dışa dönük yanıyla tarihsel işlev ve sorumluluklarını yok sayan, özetle Cumhuriyetin kazanım ve değerlerini koruma, yaşatma, genişletme, ilerletme görevi yerine karşıdevrime hizmet eder konuma düştü. Parti içinde de yetkili organlar yerine, örgüt dışından devşirilmiş ikinci cumhuriyetçi, ülkücü, cemaatçi adlar, danışmanlar karar verici duruma getirildi.ü
Eğer bugün AKP-MHP-Hizbullah ittifakı ile süren Saray düzeni, eğitim başta olmak üzere tüm kamusal alanı dinselleştirme; devleti partileştirme, partiyi de devletleştirmekte önemli bir başarı sağladıysa, bir başka söyleyişle karşıdevrimi büyük ölçüde gerçekleştirmişse, bunda Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı döneminde CHP’nin içten gelen doğal Cumhuriyetçi, devrimci, halkçı, laik tepkilerinin, yansılarının baskılanmasının, hatta yok sayılmasının çok büyük payı vardır.
Cumhuriyeti kurmuş, adı üstünde Cumhuriyetçi olması gereken bir partinin, kendisinin ve temelini attığı Cumhuriyetin 100. yılını bile yeterince ve halkla birlikte anlamlandırmaktan, kutlamaktan özenle çekinmesi bile karşıdevrimci Saray iktidarının gerici tutumlarına cesaret vermiştir.
Dünya halklarına örnek olmuş bağımsızlık savaşını vermiş bir ulusal direniş örgütlenmesine dayanan CHP’nin kendi içindeki birliği sağlayarak, tarihsel birikimi ve bilinciyle hareket ederek yaptığı değişimi, şimdi siyasal uygulama ve tavırla yaşama geçirmek zorundadır.