Doğu reformunu bastırmak
Türkiye’de İslama inananlar için yapılan namaza çağrının hangi dilde okunacağının neden birdenbire tartışma konusu olduğunu anlayabilmiş değiliz. Konunun CHP’ye paldır küldür girmiş...
Türkiye’de İslama inananlar için yapılan namaza çağrının hangi dilde okunacağının neden birdenbire tartışma konusu olduğunu anlayabilmiş değiliz.
Konunun CHP’ye paldır küldür girmiş bir kişi tarafından, parti yönetiminden uzaklaştıktan sonra, zamansız, yersiz gündeme getirilmesi düşündürücü ve kuşku vericiydi.
İşi gücü dini siyasete bulaştırmak isteyen çevrelerin, yaratılan bu ortamın üstüne atlamaları çok doğaldı, öyle de oldu…
Yalınkat yorumlardan sıyrılıp soruna soğukkanlı yaklaşırsak olay şudur:
Atatürk’ün, 1932’de namaza çağrıyı Türkçeleştirmesi, tarihsel bir reform atılımıdır. Reform diyoruz, çünkü Atatürk, Martin Luther’den yaklaşık 400 yıl sonra İslamda reformun ilk adımını atan devrimcidir.
Martin Luther, nasıl İncil’i, dini çıkarları uğruna kullanan Papa’nın ve ortaçağ papazlarının elinden kurtarıp Almancaya çevirerek Batı dünyasını yeni bir sürece soktuysa, Atatürk’ün yaptığı da benzeri bir dönüşümdür.
Kilisenin kutsal dil gibi gösterdiği Latinceden sıyrılıp herkesin anlayabileceği bir dile kavuşunca, İncil ortaçağ karanlığının halkı sömürme aracı olmaktan kurtarılmıştı.
Tüm üstün niteliklerinin yanında birikimli bir aydın olan Atatürk’ün, Kuran’ı ve namaz çağrısını Türkçeleştirmesindeki amaç, İslama inananların, Tanrı’nın kendilerine neyi ilettiğini, dini tekelinde tutan imamlardan, şıhlardan, şeyhlerden, seyyitlerden ve tarikatlardan bağımsız öğrenmelerini sağlamaktı.
Atatürk’ün gerçekleştirdiği, bir Doğu reformudur ve kendi ülkesinde bile henüz yeterince anlaşılmamıştır.
Nasıl Martin Luther, reformu nedeniyle yaşadığı dönemde kilise tarafından aforoz edilmişse, Atatürk’ün gerçekleştirdikleri de benz...