Yaşama Sevincimizi Yok Edemezler
Cumhuriyet yazarı Işık Kansu bu hafta 'Yaşama Sevincimizi Yok Edemezler' başlıklı yazısını kaleme aldı.
Sabahı olmayan bir siyah geceyi yaşıyor gibiyiz. Ne gökyüzünde ufacık bir yıldız pırıltısı ne güneşi yansıtan ayın belli belirsiz ışığı.
Her şey kötüye gidiyor sanki. Say sayabildiğini: Ülke yönetimi, siyaset, ekonomi, insan ilişkileri...
Futbolda bile takım yöneticileri, taraftarlar neredeyse birbirini boğazlayacak.
İnsanların öfkesi burnunda. Üstelik o burunların hepsi havada. İndir indirebilirsen. Hoşgörü, incelik, birbirine saygı, görgü hak getire.
Bir kavga, zırıltı, hırgürdür gidiyor.
Baştaki; çocukluğunda yaşadığı sevgisizliklerden midir, aldığı kindar eğitimin bilinçaltına yerleştirdiği öç almaya yönelik gizli düşmanlıktan mıdır, yoksa içinde yetiştiği siyasi hareketin çağdışı yönlendirmesinden midir, nedir, gerginlikten, çekişme ve didişmekten besleniyor.
O ve yandaşları bir yana, diğerleri bir yana...
Muhalefet desen, birbirini yemekle, iç çekişmelerle uğraşıyor. Yenilgi üzerine yenilgi almış olan öngörüsüzler, toplumun onları tuş ettiğine bakmadan gözlerini yerel seçim sonrası girişecekleri koltuk kapmaca sevdası için didiniyorlar. Saray düzenine karşı topluca dik duruş yerine yerel seçimler sonrası bencil küçük hesaplar peşinde koşuyorlar.
Böyle gider mi?
Biliyoruz ki tarihin büyük ırmağı, insanlığın mutluluk, erinç, dirlik, bolluk ve dayanışma içinde yaşama gizinin çözülmesi için yürüttüğü akım gücü yönünde ilerler.
Her kaygı verici gidişe karşın direnme, gelecekten umut etme, iyiliğe varma çabası ve inancı; bu toplumu yıllardır diri tutuyor, toptan boyun eğici olmamasını sağlıyor.
Sanatçı dostumuz Serap Etike, bir yazısında İsmet İnönü’nün 1939’da Yeni Adam dergisinde yayımlanan Atatürk’ün kapsayıcılığı ve ulusuna aşıladığı yaşama sevincine ilişkin görüşlerini alıntılamış. Şöyle diyor İsmet Paşa:
“Atatürk’ü bir halk toplantısı içinde görmek gerçek bir zevk, eşsiz bir fırsattır. Yarım saat içinde halkın tüm durgunluğu gider, taze ve canlı hayatın neşesi her çehrede uyanır. Asıl önemli olanı, toplantılarda bulunanlarda birbirine sevgi, hoşgörü ve bağlılık oluşmasıdır. Topluluğun bireyleri birbirine ve hepsi Atatürk’e sarılarak bir kütle oluşturur. Toplantının emelleri bir noktada döner: Yüksek insan toplumu olmak, uygarlık ve bilim yolunda ilerlemek. Atatürk’ün toplantılarında herkes karamsarlıktan, yaşamın dertlerinden ve sıkıntılarından kurtulur.”