Artık normalleşme zamanı…

Evet, halkımız son sözünü söyledi ve ortaya çıkan neticeye herkes saygı duymak zorunda. Beş yılda seçmenin önüne beş defa sandık konuldu ve doğrusu vatandaş da yoruldu. Artık normalleşme...

Evet, halkımız son sözünü söyledi ve ortaya çıkan neticeye herkes saygı duymak zorunda. Beş yılda seçmenin önüne beş defa sandık konuldu ve doğrusu vatandaş da yoruldu. Artık normalleşme zamanı…
 
 
Önümüzde seçimsiz geçmesi beklenen dört yıl üç ay gibi bir zaman var. Ve bu zamanı ülkemizin acil çözüm bekleyen meselelerine hasretmek durumundayız. Dolayısıyla seçim atmosferinden hızla uzaklaşmamız iyi olur… Propaganda sürecinde partiler ve adaylar, dağarcığında ne varsa ortaya döktüler. Bu meyanda karşılıklı bel altı vuruşlar da olmadı değil!.. Lakin seçmen, aday ve partilerin kampanyasını kendi perspektifinden değerlendirdi, kanaatini ve kararını da sandık başında ilan etti. Halkımız her zamanki gibi çok ince ve milimetrik tercihlerle, hemen bütün partilerin yaptığı hesapları değiştiriverdi! 31 Mart sonuçlarını çeşitli açılardan, kırk türlü okuyabiliriz… Tabiatıyla her bir bakış zaviyesinden, kazanan ve kaybedenler farklılaşıyor. Ama bu ayrıntılarla fazla meşgul olmadan, esas hedefe yönelmek hakikaten en akıllı yol olur.
Şüphesiz sonucu kesinleşmemiş yerlerde, tarafların itiraz süreci işliyor. Özellikle İstanbul’daki bıçak sırtı sonuçlar, belki bu süreçte rakipler arasında gidip gelecek. Bu sebeple bir müddet daha, İstanbul ve Ankara’daki oy sayılarını konuşmaya devam edeceğiz… Seçime katılma oranının yüzde 84 mertebesinde gerçekleşmesi, önceden yapılan aksi yöndeki tahminlere rağmen, iyi bir katılımdır. Halkımızın siyasete ve ülke meselelerine duyduğu yakın ilginin de bariz neticesidir. Siyasi partiler buradan yola çıkarak, geleceğe dönük programlarını gözden geçirirlerse, geçmişteki hatalarını tekrar etmekten kurtulabilirler. Partilerin yarınlara dönük olarak dikkate almaları gereken bir diğer husus da, propaganda usullerinde revizyona gitmek olmalı. Zira açıkça görülüyor ki, bayatlamış metotlarla neticeye gitmek artık mümkün olmamaktadır.
Mahallî seçimlerde kazanılan koltuk sayısı elbette önemli… Kısa vadede en çok da buna bakılmakta. Fakat esas belirleyici husus, partilerin il genel meclisi ve belediye meclis üyeliklerinde aldıkları oy oranıdır. 31 Mart’ta AK Parti yüzde 44,9, CHP yüzde 30,2, MHP yüzde 6,8, İyi Parti yüzde 7,4 ve HDP yüzde 4,0 oy aldı. MHP 1 büyük şehir, 10 il ve 145 ilçede belediye başkanlığı kazandığı hâlde, oy oranı; yalnızca 18 ilçede başkanlık kazanan İyi Parti’nin altında kaldı. Aynı şekilde oy oranı çok daha düşük olan HDP, 3 büyükşehir, 5 il ve 50 ilçede belediye başkanlıklarını kazanmış bulunuyor. Yani seçim matematiği, kısa ve uzun vadeler itibarıyla farklı sonuçlara götürebiliyor. Şayet bugünkü sonuçlar kesinleşirse, İstanbul ve Ankara’da başkanlığı kazanmış görünen CHP, Belediye Meclis’inde bariz üstünlüğe sahip AK Parti  (MHP’nin de ittifakıyla), belediye başkanlarının icraat yapmasını rahatlıkla tıkayabilir… Bu durumda başkanlar mecburen uzlaşmaya gitmek, dolayısıyla da esas politikalarında değişiklik yapmak ve karşı tarafa taviz vermek zorunda kalacaktır. Bu durum başka yerlerde de mevcuttur. Netice olarak demokratik olgunluk ve centilmenlik anlayışıyla yaşanabilecek açmazlar aşılabilir. Bunun yolu da bir an evvel normalleşmedir!.. Medyanın da bu normalleşmede rolü önemli, ancak görünen o ki, bir kısım yayın organları henüz bu noktanın çok uzağında!
31 Mart’ın en çarpıcı yönü, kesinlikle İstanbul ve Ankara’da ortaya çıkan sonuçlardır. 1994’ten bu yana en dramatik değişimler yaşandı. Ve bunun yansımaları hayli geniş olacağa benziyor. Partilerin en fazla zorlandığı konuların başında aday tespiti geliyordu. Küskün adayların bazılarının partilerinden kopması ve bağımsız yahut başka partilerden aday olması sonuçlara çok fazla etki etmedi. Bunun en büyük istisnası, Kırklareli’de yaşandı. Mehmet Siyam Kesimoğlu, tekrar aday gösterilmediği için CHP’den istifa edip bağımsız olarak katıldı ve seçimi kazandı. Buna karşılık, daha önce İstanbul’da Büyükşehir’de CHP adayı gösterilen Mustafa Sarıgül, DSP adına Şişli’de yarışa katıldı ve pek fazla varlık gösteremedi. Böylece Sarıgül belki de siyasi kariyerini noktalamış oldu… DSP de, CHP’den gelen küskünler üzerinden pek fazla oy devşiremedi. Bu son seçimlerde beklediğini bulamayanlardan biri de İyi Parti oldu. Mersin’de kendi adayını gösteremeyen İyi Parti, Balıkesir’de de bir puan farkla başkanlığı elinden kaçırdı ve sadece 18 ilçe ile yetinmek zorunda kaldı. Bu durum önümüzdeki dönemde Meral Akşener’i hayli zorlayacak gibi görünüyor… HDP ise kayyum idaresindeki on ilin (üçü büyük şehir) altısını kazanmayı başardı. Fakat İstanbul, Ankara ve İzmir gibi yerlerde aday göstermediği için genel oylarının yarısını kaybetti. Bu da dikkat çekici bir başka sonuç...
Önümüzde seçimsiz geçmesi beklenen dört yıl üç ay gibi bir zaman var. Ve bu zamanı ülkemizin acil çözüm bekleyen meselelerine hasretmek durumundayız. Dolayısıyla seçim atmosferinden hızla uzaklaşmamız iyi olur… Propaganda sürecinde partiler ve adaylar, dağarcığında ne varsa ortaya döktüler. Bu meyanda karşılıklı bel altı vuruşlar da olmadı değil!.. Lakin seçmen, aday ve partilerin kampanyasını kendi perspektifinden değerlendirdi, kanaatini ve kararını da sandık başında ilan etti. Halkımız her zamanki gibi çok ince ve milimetrik tercihlerle, hemen bütün partilerin yaptığı hesapları değiştiriverdi! 31 Mart sonuçlarını çeşitli açılardan, kırk türlü okuyabiliriz… Tabiatıyla her bir bakış zaviyesinden, kazanan ve kaybedenler farklılaşıyor. Ama bu ayrıntılarla fazla meşgul olmadan, esas hedefe yönelmek hakikaten en akıllı yol olur.
Şüphesiz sonucu kesinleşmemiş yerlerde, tarafların itiraz süreci işliyor. Özellikle İstanbul’daki bıçak sırtı sonuçlar, belki bu süreçte rakipler arasında gidip gelecek. Bu sebeple bir müddet daha, İstanbul ve Ankara’daki oy sayılarını konuşmaya devam edeceğiz… Seçime katılma oranının yüzde 84 mertebesinde gerçekleşmesi, önceden yapılan aksi yöndeki tahminlere rağmen, iyi bir katılımdır. Halkımızın siyasete ve ülke meselelerine duyduğu yakın ilginin de bariz neticesidir. Siyasi partiler buradan yola çıkarak, geleceğe dönük programlarını gözden geçirirlerse, geçmişteki hatalarını tekrar etmekten kurtulabilirler. Partilerin yarınlara dönük olarak dikkate almaları gereken bir diğer husus da, propaganda usullerinde revizyona gitmek olmalı. Zira açıkça görülüyor ki, bayatlamış metotlarla neticeye gitmek artık mümkün olmamaktadır.
YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Ekrem İmamoğlu doludizgin gidiyor!.. 19 Kasım 2024 | 1.136 Okunma Netanyahu’nun ağzı kulaklarında!.. 16 Kasım 2024 | 59 Okunma Donald Trump Başkan mı, “Süpermen” mi? 14 Kasım 2024 | 50 Okunma İslâm dünyası nasıl bir aksiyon alabilir? 12 Kasım 2024 | 127 Okunma Latin Amerika’dayız… 09 Kasım 2024 | 78 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar