Depremle çetin imtihanımız!..

1999’da dibe vurmuştuk… O büyük yıkımdan sonra çok şey söylendi. Devlet ve toplum olarak, baştan sona fay hattının üzerinde kurulu bir ülkenin, yapması gereken hazırlıkları tamamlayacaktık....

1999’da dibe vurmuştuk… O büyük yıkımdan sonra çok şey söylendi. Devlet ve toplum olarak, baştan sona fay hattının üzerinde kurulu bir ülkenin, yapması gereken hazırlıkları tamamlayacaktık. Fakat heyhat!..
 
Gölcük depreminin (7,4) üzerinden yirmi sene bir ay geçti. O büyük yıkımın enkazı henüz ortada iken, sadece 87 gün sonra, ülkemizi ikinci defa sarsan Düzce depremi (7,2) de, 20. yılını doldurmak üzere… Gölcük depreminin korkunç hasarı, Türk toplumu üzerinde çok derin etkiler bıraktı. Medya organlarının bu depremle ilgili yayınları da kalıcı izler bıraktı. Daha önceki depremler, meydana geldikleri coğrafi alanların da uzaklığı sebebiyle bu derece yayın konusu olmamıştı. 1999 ve sonrasında en fazla televizyonlarda görünen bilim adamı, Prof. Ahmet Mete Işıkara idi. Biraz da fizyonomik görüntüsü sebebiyle, kendisine “DEPREM DEDE” lakabı takılan, Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü, Prof. Işıkara’nın akıllarda yer eden bir sözü vardı: “Depremle yaşamaya alışmalıyız…” Bunu söylemesinin sebebi, Türkiye’nin boydan boya deprem kuşağı üzerinde bulunması idi. Yani depremler bizim için kaçınılmazdı. Nitekim 2003 yılında, Bingöl Karlıova (6,4), 2011’de de Van (6,7) depremleri vukua geldi. 1999 öncesinde de orta yaş kuşağının rahatlıkla hatırlayacağı birçok deprem meydana geldi. Geriye doğru gidersek, 1998’de Adana Ceyhan (6,2), 1992’de Erzincan (6,8), 1983 Erzurum (6,9), 1976 Çaldıran (7,5), 1975 Lice (6,6), 1971 Bingöl (6,8), 1970 Gediz (7,6), 1966 Varto (6,9) ve diğerleri… Bunlar son elli yılda meydana gelen ve her birinde yüzlerce, binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği, ekonomik olarak her seferinde ülkemizin belini büken büyük felaketler...
Gelelim bu afetlerden çıkardığımız derslere… Prof. Işıkara’nın dediği gibi depremlerle yaşamaya ne kadar alıştık, alışabildik acaba? Önceki gün İstanbul’u sarsan 5,8’lik depremin ortaya çıkardığı tabloya baktığımızda, maalesef bu konuda sınıfta kaldığımız aşikâr! Allahü tealanın bir lütfu olarak, bu depremde can kaybı meydana gelmedi. Lakin insanlarımızın ortaya koyduğu panik, gerçekten endişe verici… Allah muhafaza daha büyük bir depremde neler yaşanır, kestirmek mümkün değil. Mutlaka çoğunluk görevini yapmıştır, ama gelen bilgilere göre bazı okullarda, öğretmenler öğrencileri ortada bırakıp kaçmışlar!.. İnsan tabiatı icabı, korkmak olağan bir durumdur. Fakat bu korkuyu bilinçle kontrol etmek, herkesten evvel öğretmenlere düşer herhâlde. Burada tekrar, görevlerini ifa eden öğretmenleri tenzih ettiğimizi belirtelim. Öğretmenlerin üzerinde durmamızın sebebi, milyonlarca çocuğumuzun onlara teslim edilmiş olması sebebiyledir. Elbette diğer resmî ve özel kurumlarda çalışan görevlilerin ve sivil vatandaşların da deprem sırasında yerine getirmeleri gereken vatandaşlık vazifeleri vardır. İşte bu noktada, ne yazık ki dersimizi çalışmadığımız ve tabir yerinde ise sınıfta kaldığımızın resmi, 5,8’lik depremin testiyle kesinleşmiş bulunuyor. Esasen bu deprem bir kere daha titreyip kendimize gelmemiz için bir büyük fırsat oldu. İnşallah gerekli dersleri çıkarırız. Ve böylece bilim adamlarının kaçınılmaz diye tanımladıkları muhtemel büyük deprem için, ciddi hazırlıklara daha fazla gecikmeden girişiriz. Telekomünikasyon altyapısından İstanbul için toplanma alanlarına kadar, her bir hususu yeni baştan gözden geçirmemiz lazım.
Bu hazırlıkları yaparken, asla ikinci plana bırakmamamız gereken bir diğer husus da, insanlarımızı gerçekten eğitmektir… Bu mesele başlı başına bir konudur ve esaslı bir şekilde tanzim edilmesi şarttır. Bunun için toplumun tamamına şamil bir program uygulamak gerekiyor. Bütün televizyon kanallarını da, zorunlu yayınlarla bu işe dâhil etmek lazım… Dünyada en fazla depremin vuku bulduğu ülkelerin başında gelen Japonya’da, insanların deprem esnasında ve sonrasında ortaya koyduğu davranış biçimini örnek almalı ve kendi ülkemizin ve insanlarımızın özelliklerini de dikkate alarak, bu konuda olması gereken sonuçları yakalayabilmeliyiz. Kentsel dönüşüm ve yetkililerce sık sık tekrarlanan, 7 milyondan fazla binanın sağlamlaştırılması veya yıkılıp yeniden yapılması işini de bir seferberlik meselesi yapmak durumundayız. Afet Yönetimi konusunda, Türkiye’nin 1999’a göre çok mesafe katettiğini söyleyelim ve emeği geçenlere teşekkür edelim. Ama unutmayalım ki, perşembe günü okulların tatil edilme kararı sonrasında servis araçlarının hazır olunmasında ciddi problemler de yaşandı…
Bir de deprem konusunda bilim adamlarımızın televizyonlardaki tartışmalarına bakalım… Birinin söylediği diğerini tutmuyor! Farklı disiplinlerde uzman olan kişilerin yaklaşım ve analizlerinde elbette farklılıklar olacaktır. Ama en azından genel başlıklarda bir paralellik olamaz mı? Deprem konusunda vatandaşı bilgilendirmekten ziyade egosunu tatmin etme peşindeki isimleri de hayretle izliyoruz. Dileğimiz ve temennimiz, korkulu rüyamız olan fay hatlarının, davranış biçimleriyle bu anlı-şanlı Prof.ları ters köşe yapması!.. Her şey Allahü tealanın takdirinde değil mi?
Gelelim bu afetlerden çıkardığımız derslere… Prof. Işıkara’nın dediği gibi depremlerle yaşamaya ne kadar alıştık, alışabildik acaba? Önceki gün İstanbul’u sarsan 5,8’lik depremin ortaya çıkardığı tabloya baktığımızda, maalesef bu konuda sınıfta kaldığımız aşikâr! Allahü tealanın bir lütfu olarak, bu depremde can kaybı meydana gelmedi. Lakin insanlarımızın ortaya koyduğu panik, gerçekten endişe verici… Allah muhafaza daha büyük bir depremde neler yaşanır, kestirmek mümkün değil. Mutlaka çoğunluk görevini yapmıştır, ama gelen bilgilere göre bazı okullarda, öğretmenler öğrencileri ortada bırakıp kaçmışlar!.. İnsan tabiatı icabı, korkmak olağan bir durumdur. Fakat bu korkuyu bilinçle kontrol etmek, herkesten evvel öğretmenlere düşer herhâlde. Burada tekrar, görevlerini ifa eden öğretmenleri tenzih ettiğimizi belirtelim. Öğretmenlerin üzerinde durmamızın sebebi, milyonlarca çocuğumuzun onlara teslim edilmiş olması sebebiyledir. Elbette diğer resmî ve özel kurumlarda çalışan görevlilerin ve sivil vatandaşların da deprem sırasında yerine getirmeleri gereken vatandaşlık vazifeleri vardır. İşte bu noktada, ne yazık ki dersimizi çalışmadığımız ve tabir yerinde ise sınıfta kaldığımızın resmi, 5,8’lik depremin testiyle kesinleşmiş bulunuyor. Esasen bu deprem bir kere daha titreyip kendimize gelmemiz için bir büyük fırsat oldu. İnşallah gerekli dersleri çıkarırız. Ve böylece bilim adamlarının kaçınılmaz diye tanımladıkları muhtemel büyük deprem için, ciddi hazırlıklara daha fazla gecikmeden girişiriz. Telekomünikasyon altyapısından İstanbul için toplanma alanlarına kadar, her bir hususu yeni baştan gözden geçirmemiz lazım.
Bu hazırlıkları yaparken, asla ikinci plana bırakmamamız gereken bir diğer husus da, insanlarımızı gerçekten eğitmektir… Bu mesele başlı başına bir konudur ve esaslı bir şekilde tanzim edilmesi şarttır. Bunun için toplumun tamamına şamil bir program uygulamak gerekiyor. Bütün televizyon kanallarını da, zorunlu yayınlarla bu işe dâhil etmek lazım… Dünyada en fazla depremin vuku bulduğu ülkelerin başında gelen Japonya’da, insanların deprem esnasında ve sonrasında ortaya koyduğu davranış biçimini örnek almalı ve kendi ülkemizin ve insanlarımızın özelliklerini de dikkate alarak, bu konuda olması gereken sonuçları yakalayabilmeliyiz. Kentsel dönüşüm ve yetkililerce sık sık tekrarlanan, 7 milyondan fazla binanın sağlamlaştırılması veya yıkılıp yeniden yapılması işini de bir seferberlik meselesi yapmak durumundayız. Afet Yönetimi konusunda, Türkiye’nin 1999’a göre çok mesafe katettiğini söyleyelim ve emeği geçenlere teşekkür edelim. Ama unutmayalım ki, perşembe günü okulların tatil edilme kararı sonrasında servis araçlarının hazır olunmasında ciddi problemler de yaşandı…
YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Ekrem İmamoğlu doludizgin gidiyor!.. 19 Kasım 2024 | 1.136 Okunma Netanyahu’nun ağzı kulaklarında!.. 16 Kasım 2024 | 59 Okunma Donald Trump Başkan mı, “Süpermen” mi? 14 Kasım 2024 | 50 Okunma İslâm dünyası nasıl bir aksiyon alabilir? 12 Kasım 2024 | 127 Okunma Latin Amerika’dayız… 09 Kasım 2024 | 78 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar