Hayır, seçimler öyle olmayacak!
Yazının başlığı dikkat çeksin diye kullanıldı. Ama sadece bunun için değil. Seçim sonuçlarının parti liderleri ve sözcülerinin iddia ettiği gibi çıkmayacağı da ortada…...
Yazının başlığı dikkat çeksin diye kullanıldı. Ama sadece bunun için değil. Seçim sonuçlarının parti liderleri ve sözcülerinin iddia ettiği gibi çıkmayacağı da ortada… Mutlaka farklı bir sonuç çıkacak. Ama nasıl?
Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi'ne geçişten sonraki ilk mahallî seçimlere gidiyoruz. Bu açıdan, geçmiştekilere nazaran, 31 Mart öncesi ve sonrasının pek çok farkları var ve de olacak… Sandık öncesindeki en büyük fark, ilk defa mahallî seçimlerde bu çapta ve bu biçimde ittifaklar zinciriyle, esasen parçalı yapının âdeta iki bloklu bir görünüme dönüşmesidir. Adı “Cumhur” ve “Millet” ittifakı. Ama içinde bütünleşme olduğu gibi, ayrışma da var. Bütünleşme yani ittifakın var olduğu il ve ilçelerde, kimi teşkilatlar hazımsızlık çekse de, genel hatlarıyla bir iş birliği ve karşılıklı destek hüküm sürüyor. Fakat ittifak çerçevesi dışında kalan il ve ilçelerde de mecburen dişe diş bir rekabet söz konusu… Bu durumda partiler memleketin bir yerlerinde kol kola yürürken, bir başka yerlerinde de birbirine omuz atabiliyorlar! Bu durum mümkün mertebe dışarıya sızdırılmamaya çalışılıyor. Özellikle ittifakın zarar görmemesi için. Lakin bazen bu da mümkün olmayabiliyor. Sandığa artık günler kalmış olmasına rağmen, hâlâ partilerinin içinde ve ittifak planında yapılan aday tercihlerinin sıkıntısı bitmiş değil. Galiba şimdiye kadar hiçbir seçimde bu denli bir aday memnuniyetsizliği yaşanmadı… Parti yönetimleri bir taraftan ‘kol kırılır yen içinde’ sözü misali, sıkıntıları dışarıya vermemeye, diğer yandan müttefikleriyle kötü olmamaya gayret ediyor, ancak hayli de zorlanıyor. Elbette bu, teşkilatların performansına da etki ediyor.
İkinci bir fark, aslında seçim ve sistemle doğrudan ilgili değil. Fakat nedense bu defa seçim tahminlerinde, araştırmacı kuruluşların anket çalışmalarında yaşanan teşevvüş, rehavet, ürkeklik ve güvensizlik… Dikkat ederseniz önceki, seçimlerde bizleri bunaltırcasına peş peşe sökün eden kamuoyu yoklamaları, bu defa bir yerlere saklanmış gibi. Neden acaba? Önceki seçimler sırasında yapılan bariz hataların sebep olduğu tereddüt ve öz güven eksikliği mi, yoksa daha başka sebeplere istinaden mi, 31 Mart öncesinde bu ketumiyet hüküm sürüyor? Mutlaka her iki durumun da katkısı var. Ama hepsi bu olmasa gerek. Daha başka faktörler de vardır muhakkak. Bugüne kadar en fazla kamuoyu yoklaması yaptıran lider olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Anketlere itibar etmiyorum…” beyanı da son derece dikkat çekici. Devamında, “En büyük kamuoyu yoklaması sandığın kendisidir…” gibi bir açıklama yapsa da, Sayın Erdoğan’ın bu açıklaması hayli geniş ve farklı yorumlara kapı araladı ve elbette birçok soru işaretini de beraberinde getirdi… Bütün bunların neticesi olarak, 31 Mart öncesinde medyanın her zaman tepe tepe kullandığı, genellikle bazı partilerin uykularını kaçıran kamuoyu yoklamalarının eksikliğini yaşıyoruz. Oldukça enteresan bir durum!..
Anketler eskisi gibi bol olmayınca ve anket yapan kuruluşların yöneticileri fazlaca ihtiyatlı ve ürkek açıklamalar yapınca, bu defa fısıltı gazetesinin anketleri konuşuluyor… Belki de hiç aslı astarı olmayan birtakım hayalî araştırmaların sonuçları, kahvehanelerde yegâne tartışma malzemesi oluyor. Daha da ilginç olanı, bazı hevesli siyasetçilerin, “gayriresmî” (buna belki de “özel” demek daha doğru olur) olarak yaptırdığını iddia ettiği dar çerçeveli, ‘mikro’ anketlerle belli yerlerdeki durumu ölçmeye çalıştığına şahit oluyoruz. Bunların dedikodusu dahi iş görüyor. Zira formel anket çalışmalarının yeterli olmayışının sonucunda, tabir yerinde ise durum fason çalışmalarına indirgeniyor. Tabii bir de parti liderleri ve sözcülerinin (ve tabii bizzat adayların) net oran belirtmeden, yuvarlak laflarla seslendirdiği tahminler var. Tabiatıyla her biri nalıncı keseri gibi kendi partisine yontmak durumunda!.. Hâl böyle olunca da, ayaklar yerden kesiliyor ve taraftarın heyecanını, sandık gününe kadar ayakta tutmak için biraz bol keseden atılıyor. İşte bu türden tahminlere bakarak diyoruz ki, hayır seçim sonuçları sizin tahminleriniz gibi olmayacak!..
Bu noktada şunu hatırlatmakta fayda var. Tahmin yürütmekte partilerin bir resmî görüşü var, bir de her parti için farklı olan ciddiyetle ve doğru yöntemle yapılmakta olan kapalı ve özel araştırmaların sonucunda tespit ettikleri gerçek durumları var. Bunu elbette kamuoyuna olduğu gibi aktarmalarını beklemiyoruz… Lakin perşembenin gelişi çarşambadan bellidir derler. Her bir adayın ve partinin kendine göre, en parlak projelerle seçmen önüne çıktığı bir ortamda, altı boş veya dolu olan vaatleri birbirinden ayırt etmekte mahir olan necip Türk milleti, sandık başında her zamanki gibi milimetrik kararlarla, kimilerini belki çok şaşırtacak mükemmel bir karar verecektir...
Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi'ne geçişten sonraki ilk mahallî seçimlere gidiyoruz. Bu açıdan, geçmiştekilere nazaran, 31 Mart öncesi ve sonrasının pek çok farkları var ve de olacak… Sandık öncesindeki en büyük fark, ilk defa mahallî seçimlerde bu çapta ve bu biçimde ittifaklar zinciriyle, esasen parçalı yapının âdeta iki bloklu bir görünüme dönüşmesidir. Adı “Cumhur” ve “Millet” ittifakı. Ama içinde bütünleşme olduğu gibi, ayrışma da var. Bütünleşme yani ittifakın var olduğu il ve ilçelerde, kimi teşkilatlar hazımsızlık çekse de, genel hatlarıyla bir iş birliği ve karşılıklı destek hüküm sürüyor. Fakat ittifak çerçevesi dışında kalan il ve ilçelerde de mecburen dişe diş bir rekabet söz konusu… Bu durumda partiler memleketin bir yerlerinde kol kola yürürken, bir başka yerlerinde de birbirine omuz atabiliyorlar! Bu durum mümkün mertebe dışarıya sızdırılmamaya çalışılıyor. Özellikle ittifakın zarar görmemesi için. Lakin bazen bu da mümkün olmayabiliyor. Sandığa artık günler kalmış olmasına rağmen, hâlâ partilerinin içinde ve ittifak planında yapılan aday tercihlerinin sıkıntısı bitmiş değil. Galiba şimdiye kadar hiçbir seçimde bu denli bir aday memnuniyetsizliği yaşanmadı… Parti yönetimleri bir taraftan ‘kol kırılır yen içinde’ sözü misali, sıkıntıları dışarıya vermemeye, diğer yandan müttefikleriyle kötü olmamaya gayret ediyor, ancak hayli de zorlanıyor. Elbette bu, teşkilatların performansına da etki ediyor.
İkinci bir fark, aslında seçim ve sistemle doğrudan ilgili değil. Fakat nedense bu defa seçim tahminlerinde, araştırmacı kuruluşların anket çalışmalarında yaşanan teşevvüş, rehavet, ürkeklik ve güvensizlik… Dikkat ederseniz önceki, seçimlerde bizleri bunaltırcasına peş peşe sökün eden kamuoyu yoklamaları, bu defa bir yerlere saklanmış gibi. Neden acaba? Önceki seçimler sırasında yapılan bariz hataların sebep olduğu tereddüt ve öz güven eksikliği mi, yoksa daha başka sebeplere istinaden mi, 31 Mart öncesinde bu ketumiyet hüküm sürüyor? Mutlaka her iki durumun da katkısı var. Ama hepsi bu olmasa gerek. Daha başka faktörler de vardır muhakkak. Bugüne kadar en fazla kamuoyu yoklaması yaptıran lider olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Anketlere itibar etmiyorum…” beyanı da son derece dikkat çekici. Devamında, “En büyük kamuoyu yoklaması sandığın kendisidir…” gibi bir açıklama yapsa da, Sayın Erdoğan’ın bu açıklaması hayli geniş ve farklı yorumlara kapı araladı ve elbette birçok soru işaretini de beraberinde getirdi… Bütün bunların neticesi olarak, 31 Mart öncesinde medyanın her zaman tepe tepe kullandığı, genellikle bazı partilerin uykularını kaçıran kamuoyu yoklamalarının eksikliğini yaşıyoruz. Oldukça enteresan bir durum!..
Ekrem İmamoğlu doludizgin gidiyor!..
19 Kasım 2024 | 1.136 Okunma
Netanyahu’nun ağzı kulaklarında!..
16 Kasım 2024 | 59 Okunma
Donald Trump Başkan mı, “Süpermen” mi?
14 Kasım 2024 | 50 Okunma
İslâm dünyası nasıl bir aksiyon alabilir?
12 Kasım 2024 | 127 Okunma
Latin Amerika’dayız…
09 Kasım 2024 | 78 Okunma
TÜM YAZILARI