İdlib düğümü sürüyor!..
Tahran Zirvesi’nin her şeye rağmen gerçekleşmiş olması bile İdlib için bir nefes mesabesinde… Her üç ülke de kendi mesajını verdi ve tutumunu sürdürdü. İdlib düğümü ne...
Tahran Zirvesi’nin her şeye rağmen gerçekleşmiş olması bile İdlib için bir nefes mesabesinde… Her üç ülke de kendi mesajını verdi ve tutumunu sürdürdü. İdlib düğümü ne yazık ki, bir başka zirveye kaldı.
Beş ay aradan sonra, Suriye konulu üçlü (Türkiye, Rusya ve İran) zirvenin gerçekleşmesi bile tek başına, tansiyonun düşürülmesi noktasında önemli bir gelişmedir. Fakat bütünüyle Suriye meselesinin çözümünde çok kritik bir önem arz eden İdlib konusunda, ne yazık ki bu zirvede yeterli seviyede bir ilerleme kaydedilemedi… Tahran’da her ülke kendi mesajlarını verdi ve öteden beri gösterdiği resmî tavrını sürdürdü. Zirvenin basına açık bölümünde de net bir şekilde görüldüğü üzere, Rusya ve İran, başından beri yanında yer aldıkları Suriye Rejimini kollayan ve elbette kendi stratejik hedeflerine yönelik pozisyonlarında ısrar ediyor. Rusya en başından beri, ABD’nin yanlış; pasif ve temel olarak İsrail’i kollamaya dönük başarısız politikalarının da yardımıyla, yakaladığı güçlü konumunu sonuna kadar devam ettirmekte kararlı. Burada Beşar Esad’ın şahsı ve mevcut rejimin geleceğinden ziyade, Rusya’nın uzun vadeli menfaatleri söz konusu. Rusya uzun bir zaman aralığından sonra Doğu Akdeniz’de yakaladığı bu fırsatı sonuna kadar kullanmakta kararlı görünüyor… Benzer bir durum İran için de geçerli. İran en başından beri dâhil olduğu Suriye meselesinde, siyasi ve askerî kapasitesinin de üstünde bir çizgide ilerlemek istiyor. İran’ın bu durumundan en fazla rahatsızlık duyan ülke hiç şüphesiz İsrail!.. Ve her zaman olduğu gibi ABD gücünü arkasına alan İsrail, İran’ı Suriye’den çıkarmak için bastırıyor. Amerika için de şimdi esas hedef, İran’ın askerî varlığının Suriye topraklarından uzaklaştırılması… Hâl böyle olunca Suriye’de bahsi geçen dış aktörler, kalıcı ve adil bir çözümden ziyade çözümsüzlüğün hüküm sürmesi için yeni yeni atraksiyonlarda bulunuyor. Koskoca Amerika’nın terör örgütü PYD/YPG’nin kuyruğuna takılıp Suriye’de kendine yer açmaya çalışmasının başka izahı var mıdır?
Tahran zirvesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin mesajını en açık ve samimi şekilde verdi. Burada insani düşünen ve Suriye halkının gerçekten selamete kavuşması için iyi niyetle, tarafların gerekli adımı atmaları için ısrarlı çağrılar yaptı. Fakat Putin, yukarıda bahsettiğimiz hususlar sebebiyle, İdlib’de ateşkes çağrısı yapılması talebine olumlu cevap vermedi. Her ne kadar diplomatik esneklikle Sayın Erdoğan’ın çağrısını haklı olduğunu ikrar etse bile, bunu fiilen destekleyecek bir tutum sergilemedi. Aynı şekilde İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani de, ABD ile olan derin anlaşmazlık ve düşmanlıklarının etkisi altında, Fırat’ın doğu yakasından bu ülkeyi çıkarma çağrısı yaptı. Yani acil olan mesele İdlib. Hâlen çatışmaların olduğu ve sivil insanların da hayatını kaybettiği, hayatta kalanlarının da kaçacak yer aradığı İdlib için, Türkiye’nin aradığı acil çözüm için, diğer iki ülkenin gerekli hassasiyeti göstermediği ortada… Hâl böyle olunca İdlib meselesi aynı gerginlik atmosferi içinde ötelenmenin dışında bir yere taşınamadı. Zaten Tahran Zirvesi’nde bunun hemen olması beklenmiyordu. Ama buna dair bir zemin açılabilirdi. Olmadı maalesef. Tahran Zirvesi sonunda yayınlanan 12 maddelik ortak bildiri genel çerçevesi ile olumlu bir muhtevaya sahip ise de, etkili ve hızlı çözüm için daha müşahhas adımlar gerekiyor.
Ortak bildirinin 2. 3. ve 4. maddeleri muhteva bakımından en önemli ve geleceğe dönük ipuçları bakımından olumlu kabul edeceğimiz kısım. Suriye meselesinin silah ve çatışma ile değil, Soçi’de toplanan Suriye Ulusal Diyalog kararları ve BMGK’nın 2254 sayılı kararı doğrultusunda çözüme kavuşturulmasının vurgulanması önemli. Bir diğer önemli unsur, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması konusunda her üç ülkenin de gösterdiği dikkat ve hassasiyet. Bu noktada ABD ve İsrail politikalarına karşı (İsrail’i tehdit edecek boyutta büyük komşu devlet bırakmama hedefi…) en kararlı tavrın sürdürülmesi şarttır. Astana sürecinin üç garantör ülkesi olarak, Türkiye, Rusya ve İran’ın ateşkes ve çatışmasızlık ortamının devamını sağlaması en kritik noktadır. BMGK tarafından terör örgütleri olarak tanımlanan DEAŞ, Nusra Cephesi, El-Kaide veya DEAŞ’la bağlantılı bütün diğer grupların, oluşum ve teşebbüslerin ortadan kaldırılması yaklaşımı, Suriye meselesinin çözümünde temel konulardan biridir ve ortak bildiride teyit edilmiş olması da çok önemlidir. Ancak terörle mücadele ederken, sivil halkın korunması da bir o kadar önemlidir. Türkiye yıllardan beri ısrarla bu noktayı dünyanın dikkatine getirmeye çalışıyor. Dün Tahran’da Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kere daha bunu en açık biçimde seslendirdi.
Özetlersek, Tahran Zirvesi’nden İdlib için rahatlatıcı bir karar çıkmadı. Bundan sonra Rusya’da yapılacak yeni zirveye kadar neler olur, hangi gelişmeler yaşanır bilinmiyor. Ancak hem sivil Suriye halkı ve hem de kaçabilecekleri tek ülke olan Türkiye bakımından oldukça sıkıntılı bir sürecin söz konusu olduğunu bir kere daha belirtelim. Diliyor ve ümit ediyoruz ki, İdlib’de yeni bir insani dram yaşanmasın!..
Ekrem İmamoğlu doludizgin gidiyor!..
19 Kasım 2024 | 1.136 Okunma
Netanyahu’nun ağzı kulaklarında!..
16 Kasım 2024 | 59 Okunma
Donald Trump Başkan mı, “Süpermen” mi?
14 Kasım 2024 | 50 Okunma
İslâm dünyası nasıl bir aksiyon alabilir?
12 Kasım 2024 | 127 Okunma
Latin Amerika’dayız…
09 Kasım 2024 | 78 Okunma
TÜM YAZILARI