“Kırmızı kitaba” göre yeni tehditler
Türkiye’nin temel güvenlik politikalarının çerçevesini çizen, Millî Güvenlik Siyaseti Belgesi’nin, kod adıdır “Kırmızı Kitap”… Kimi zaman buna “gizli anayasa” da...
Türkiye’nin temel güvenlik politikalarının çerçevesini çizen, Millî Güvenlik Siyaseti Belgesi’nin, kod adıdır “Kırmızı Kitap”… Kimi zaman buna “gizli anayasa” da denilmiştir. Son MGK toplantısında bu ‘kitap’ güncellendi.
Millî Güvenlik Kurulu (MGK), adı üstünde ülkenin iç ve dış güvenlik meselelerinin konuşulup tartışıldığı, en üst seviyedeki danışma kuruludur… Yani anayasaya göre, bu kurulun kararları tavsiye niteliğindedir. Bu kararların nasıl ve ne zaman icra edileceği hususu ise hükûmetin yetki ve görevleri dâhilindedir. Geçmişte, vesayet kurumlarının sivil siyaseti baskıladığı dönemlerde, MGK toplantıları ve aldığı bazı kararlar, (Mesela 28 Şubat kararları…) ülke içinde çok gerilimlere yol açardı. Öyle ki, her MGK toplantısı öncesinde, siyasi tansiyonu yükseltecek haber ve yorumlarla, ortam toz dumana boğulurdu!.. Neyse, MGK’da askerî cenah ağırlığının fazlasıyla kendisini hissettirdiği o günler artık geride kaldı. Şimdiki MGK toplantıları olması gereken bir havada cereyan ediyor. Ve elbette bu normalleşme hâli, Kurul’un aldığı kararların önemini de azaltmıyor… Geçtiğimiz pazartesi günü yapılan MGK toplantısının sonunda yayınlanan açıklamada, uzunca bir cümle özellikle dikkat çekiyordu: “Ülkemizde, bölgemizde ve dünyada meydana gelen gelişmelerin, millî güvenliğimize yönelik tesirlerinin tüm yönleriyle değerlendirilmesi suretiyle hazırlanan MİLLÎ GÜVENLİK SİYASETİ BELGESİ görüşülmüş ve uygun bulunmuştur…” Bu açıklama, normal şartlar altında her beş yılda bir güncellenen ve kimi zaman “KIRMIZI KİTAP” olarak anılan, hatta kimi zaman da “gizli anayasa” diye tanımlanan belgenin güncellenmesini anlatıyordu. En son 2015 yılında güncellenen belgede, yeni tehdit unsuru olarak ortaya çıkan ‘Legal görünümlü illegal yapılar’ yani Paralel Devlet Yapılanması (PDY) şeklinde örgütlenen FETÖ şebekesi yer almıştı… “Kırmızı Kitap” ile ilgili olarak, geçmişte spekülasyona açık pek çok şey anlatılırdı. Mesela bu belgenin, bakanlara değil de, bakanlık müsteşarlarına teslim edilmesi vs. bu şekilde sivil siyasetçilere ne derece güven duyulup - duyulmadığı polemikleri yapılırdı.
Türkiye’de hükûmet sistemi değişti. Bununla birlikte bakanlıkların yapısı ve görev – yetki alanı da değişti. Bu sebeple hem ortaya çıkan yeni tehdit unsurlarının değerlendirmeye alınması hem de hükûmetin yeni yapısına uygun biçimde, bir güncelleme yapıldığı anlaşılıyor. Elbette burada her bakanlığın görev ve yetki alanlarına göre güncellenmiş uygulamalar söz konusu olacaktır… Millî Güvenlik Siyaseti Belgesi’nde yeni tehdit unsuru olarak, Suriye’nin kuzeyinde ortaya çıkan durumun başı çekmekte olduğu tartışma götürmez. Burada Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen, terör örgütü PKK/PYD - YPG’yi “ortak” statüsünde destekleyip güçlendiren ABD’nin tutumu, meselenin püf noktasıdır. Bu açıdan bakıldığında tehdit kaynağının mahiyeti de apaçık biçimde görülmektedir. Yani en büyük tehdit bunca yıl bel bağladığımız müttefikten gelmekte(!) Dolayısıyla Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelmiş olan tehdidin boyutu ve muhtemel sonuçları bu paralelde değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Suriye meselesi Türkiye’nin güvenliği açısından yepyeni tehditler ve dengeler ortaya çıkardı. Amerika ve Rusya gibi iki büyük gücün bu ülkeye kesin biçimde girip yerleşmesi, Türkiye’nin işini her bakımdan zorlaştırmıştır. Bugün için Rusya ile nispeten daha uyumlu bir çalışma mevcut ise de, yarınlarda ne gibi yeni durumların ortaya çıkacağı belli değildir. Tıpkı hâlihazırda bizimle resmî statüde müttefik görünen ve gerçekten de hem ikili hem çok taraflı ittifaklarda birlikte yer aldığımız ABD’nin, millî birliğimizi hedef almış terör örgütüyle iş birliği yapmasındaki garabet gibi!..
Amerika ile Suriye meselesinde makul bir mutabakata varmamamız hâlinde, nelerin olabileceği hususunda zihinler çok karışık… Ancak bedeli ne olursa olsun, Türkiye kendi istikbal ve istiklali için her türlü riski göze alarak, yapması gereken hamleleri yapacaktır, yapmak zorundadır. ABD’nin (bu ifade ne derece doğru bilemem ama) beklenmedik şekilde Suriye’de bize komşu(!) olması başımıza çok şey açmaya adaydır… ABD’nin CENTCOM üzerinden PKK/YPG’yi her türlü modern silahlarla donatması, eğitmesi ve fiilen koruma altına alması, uluslararası düzen bakımından tahammülü mümkün bir durum değildir. Ancak maalesef dünya devletleri, bu saçma sapan durum karşısında sessiz kalmaktadır. O hâlde her zaman ifade edildiği üzere Türkiye kendi göbeğini kendi kesecektir…
Nitekim son MGK bildirisinde, Türkiye’nin bekasını tehdit eden PKK/PYD-YPG, FETÖ ve DEAŞ başta olmak üzere, terör örgütlerine karşı yurt içinde ve yurt dışında sürdürülen mücadeleye dikkat çekilerek, Suriye meselesinde de şu husus teyit edilmiştir: “Türkiye’nin insani bir mesele olarak ele aldığı Suriyeli sığınmacıların evlerine bir an önce dönmelerini sağlayacak güvenli bölge projelerinin hayata geçirilmesine ilişkin samimi gayretlerini daha ileri adımlarla güçlendirileceği belirtilmiştir.” Bu ileri adımlar, esasen Türkiye’nin güvenliğinin temini noktasında hayati hamleler olacaktır.
Ekrem İmamoğlu doludizgin gidiyor!..
19 Kasım 2024 | 1.136 Okunma
Netanyahu’nun ağzı kulaklarında!..
16 Kasım 2024 | 59 Okunma
Donald Trump Başkan mı, “Süpermen” mi?
14 Kasım 2024 | 50 Okunma
İslâm dünyası nasıl bir aksiyon alabilir?
12 Kasım 2024 | 127 Okunma
Latin Amerika’dayız…
09 Kasım 2024 | 78 Okunma
TÜM YAZILARI