Pompeo neyi pompalıyor?

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, husumetini gizlemediği İran’a karşı, peş peşe açıklamalarla gerilimi yükselttikçe yükseltiyor. “En büyük terör destekçisi ülke” olarak...

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, husumetini gizlemediği İran’a karşı, peş peşe açıklamalarla gerilimi yükselttikçe yükseltiyor. “En büyük terör destekçisi ülke” olarak tanımladığı İran’ı ezmekten bahsediyor…
 
“Eşi görülmemiş finansal baskı ve tarihteki en güçlü yaptırımlarla İran’ı ezeceğiz…” Bu kurşun gibi sözler, ABD’nin koltuğuna yeni yeni ısınan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Heritage Foundation adlı düşünce kuruluşunda yaptığı konuşmadan bir alıntı. Pompeo “Nükleer anlaşmadan çekildikten sonra, yeni bir İran stratejisi” başlığını taşıyan bahse konu konuşmasında; İran’a karşı 12 şart ileri sürerek, bunlara uymadığı takdirde rejim değişikliği de dâhil olmak üzere, bu ülkenin başına gelmedik şey kalmayacağını açık açık söyleyerek, tek kelimeyle ateşe benzin döktü… Ve tabii bu konuşmaya cevap da gecikmedi. İlk önce İran Devrim Muhafızları Komutanı İsmail Kovsari “ABD Dışişleri Bakanı’nın ağzına yumruğu yapıştıracağız…” şeklinde bir tepki verdi. Ardından da Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani Pompeo’nun konuşmasını “ahmakça” şeklinde niteleyerek şunları söyledi: “Sen kim oluyorsun ki, İran’ın balistik füzelerinin menzilini kısaltmasını istiyorsun. Dünya bağımsız devletleri Amerika’yı kendi adına karar verici olarak tanımıyor. O çağ kapandı…” Ruhani böyle düşünüyor veya öyle olmasını temenni ediyor olmakla birlikte, ABD’nin hegemonik politikalarından asla vazgeçmek istemediği de meydanda. Burada asıl mesele ABD’nin şartları nereye kadar zorlayacağı ve İran’ın tam olarak nasıl bir karşılık vereceğidir.
Pompeo’nun ateşli bir İran düşmanı olduğu bir sır değil. Trump’ın 2016 sonunda başkan seçilmesiyle birlikte, bu ülkeye karşı harekete geçmek için nasıl sabırsızlandığını attığı bir Tweetle izhar etmişti: “Dünyanın en büyük terör destekçisi ile yapılmış felaket anlaşmanın bir an evvel iptal edilmesi için sabırsızlanıyorum…” Pompeo’nun isteği oldu. Patronu Donald Trump da söz konusu anlaşmayı felaket olarak niteliyordu ve aksi yöndeki yoğun telkinlere rağmen, çekildi. ABD ile birlikte o anlaşmaya imza atan Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya ise, İran’ın şartları yerine getirdiğini belirterek, akde bağlı olduklarını tekrarlıyor ve anlaşmalar hukukuna aykırı hareket eden ABD’yi eleştiriyor. Ama olan oldu ve Amerika, İran’ı köşeye sıkıştırmak için yeniden harekete geçti. Aslında İran yaklaşık kırk yıldan beri, Humeyni’nin 1979’daki devriminden bu yana ABD’nin ambargoları altında bulunuyor!.. Dolayısıyla bu İran için yeni bir durum sayılmaz. Burada Pompeo’nun pompaladığı gerilim ve uygulanacak yaptırımların şiddeti artmış olacak. Ve İran da buna karşı ayakta durmaya çalışacak.
ABD’nin İran’la yeni bir nükleer anlaşma yapmak ve ilişki kurmak için öne sürdüğü şartları, İran’ın yerine getirmek istemeyeceği açık… “Suriye’den tamamen çekilme, Yemen’deki Husilere yardımı sonlandırması. Mevcut ve önceki nükleer silah çalışmaları U. Atom Enerjisi Ajansı’na bildirmesi, ağır su reaktörleri dâhil uranyum üretiminden vazgeçmesi, önceki anlaşmada olduğu gibi UAEA yetkililerinin denetim için tesislere girmesine izin vermesi, balistik füze denemelerine son vermesi… İran’da tutuklu ABD vatandaşlarının serbest bırakılması, Lübnan Hizbullahı, Hamas ve Filistin İslami Cihat Örgütü gibi ‘terör gruplarına’ desteği kesmesi, bölgede nüfuzu arttırmaya dönük ve İsrail’e karşı saldırgan politikalardan vazgeçmesi”… ABD’nin 1979’dan beri diş bilediği ve fakat pek de diş geçiremediği İran rejiminin, dışa dönük olarak hayli aktif ve etkili olduğu bir gerçek. Ancak içerde de ekonomik ve sosyal çok ciddi zorluklarla boğuşuyor. İşte ABD rejimin bu zayıf karnını gözeterek baskılamaya çalışıyor. Pompeo İran halkının kendilerini anlayacağını ima ederken, içerideki problemleri işaret ediyor ve bunun işlerini kolaylaştıracağını ihsas ediyor…
Yukarıda da belirttiğimiz üzere, Amerika on yıllardır İran’a dönük her türlü anti propagandayı yürütmek için yüz milyonlarca dolarlık bütçelerle sayısız TV ve radyo kanallarını finanse ediyor. Askerî ve ekonomik alanda İran’a karşı gizli – açık ambargo ve çeşitli operasyonlarla sonuç almaya çalışıyor. Lakin bugüne kadar beklediğini bulamadı. Evet, bir yere kadar İran rejimini zorladı. Ama teslim de alamadı. ABD, 1953’te İngiltere ile birlikte askerî darbe yaptırarak (Bu darbeyi yaptırdığını ABD dünyada bir ilk olarak resmen kabul ve itiraf etti.) Başbakan Musaddık’ı devirmişti. Buna karşılık şartları çok zorlamasına rağmen, 1979’da Şah Rıza’yı ikinci defa kurtaramamıştı. 52 tane elçilik personelini rehin alan rejim güçlerine karşı Jimmy Carter’ın giriştiği kurtarma operasyonu da fiyasko ile sonuçlanmıştı… Dememiz o ki, İran herhangi bir ülke değil. Bunu en iyi Amerika biliyor! Buna rağmen Donald Trump ve Ruhani’nin ifadesiyle “Düne kadar casusluk teşkilatının başında oturan” Dışişleri Bakanı Pompeo, neden bu maceraya atılıyor? Elbette bir bildikleri vardır.
1953 Darbesini sahada fiilen yürüten CIA ajanı, eski başkanlardan Franklin D. Roosevelt’in torunu Roosevelt Jr. idi. CIA Direktörlüğü koltuğunu iki gün önce, işkenceci olarak bilinen Gina Haspel’e (CIA’nın ilk kadın başkanı) devreden Pompeo bakalım, gerilim pompalamakla ne yapacak ve ne yapamayacak?
YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
CHP’nin sepetindeki pamuk… 23 Kasım 2024 | 21 Okunma Ekrem İmamoğlu doludizgin gidiyor!.. 19 Kasım 2024 | 1.136 Okunma Netanyahu’nun ağzı kulaklarında!.. 16 Kasım 2024 | 59 Okunma Donald Trump Başkan mı, “Süpermen” mi? 14 Kasım 2024 | 50 Okunma İslâm dünyası nasıl bir aksiyon alabilir? 12 Kasım 2024 | 127 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar