Terörle mücadele ve siyasi muhalefet
Bölücü terör örgütünün Güneydoğu’daki bazı ilçelerde, “devrimci halk savaşı” diyerek; giriştiği silahlı kalkışma eylemleri karşısında, siyasi muhalefet doğru...
Bölücü terör örgütünün Güneydoğu’daki bazı ilçelerde, “devrimci halk savaşı” diyerek; giriştiği silahlı kalkışma eylemleri karşısında, siyasi muhalefet doğru dürüst bir tavır ortaya koyamıyor…
CHP ve MHP’nin yöneticileri, neredeyse aynı cümlelerle hükümete yükleniyor. Ana muhalefet; “Niçin hükümet asayişi sağlayamıyor? Niçin sokağa çıkma yasağı uygulanıyor? Devlet ve hükümet nerede?..” gibi salvolar yapıyor. MHP cenahından da aynı şeyleri duyuyoruz: “Sur’da, Silvan’da, Nusaybin’de bu yığınaklar yapılırken hükümet neredeydi? Devlet PKK karşısında geri mi çekiliyor? Niçin bölücü örgüte karşı kararlı mücadele gösterilmiyor?” Bu minval üzere devam ediyor. HDP’li Figen Yüksekdağ’ın, Cizre, Silopi ve diğer terör tasallutu altındaki ilçelerden geriye çağrılan öğretmenlerle ilgili olarak söyledikleri ise, tam bir skandal!.. Bir taraftan “Biz sırtımızı bu örgüte dayamışız…” diyerek terörü destekleyip silahların gölgesinde güya siyaset yapmaya çalışacaksınız, diğer yandan da can güvenliği tehlikeye düşmüş öğretmenlerin geçici olarak görev bölgelerini terk etmesine tepki göstereceksiniz. İşte bu tam bir ikiyüzlülük… Ve tam bir nifak saçma, fitneyi körükleme tavrı. HDP’nin bu tutumu asla şaşırtıcı değil, zira yüklendiği misyon icabı böyle davranmak durumunda. HDP, PKK’nın güdümünde olduğunu bizzat itiraf ediyor ve bundan rahatsız da görünmüyor. O yüzden söz ve eylemlerinin fazla bir değeri yok.
Lakin ülkenin ulusal güvenliğine yönelik, bu boyuttaki yakın tehdit ve tehlike karşısında, CHP ve MHP’den, mutlaka daha duyarlı ve sorumlu bir hareket tarzı beklemek hakkımız olsa gerek. Mevcut durumdan istifade ile hükümeti hırpalama ve köşeye sıkıştırma fırsatçılığına sapmadan, Türkiye’nin beka meselesi etrafında kenetlenmek, gerçek vatanseverliktir. Çünkü siyaset her zaman yapılabilir. Eleştiri ve polemik, siyasetin ayrılmaz parçasıdır. Fakat bunu doğru yerde, doğru biçimde ve insaf ölçüleri içinde yapmak gerekir. Bölücü teröristlerin Silvan’da, Cizre’de, Midyat ve Nusaybin’de, okul binalarını nasıl terör karargâhı hâline getirdiği göz önünde değil mi? Yakılan – yıkılan, kundaklanan ve silahlı baskın yapılarak öğrencileri rehin alınan okullarda, nasıl bir eğitim yapılabilir ki? Şu halde, “Öğretmenler neden geri çağrılıyor, bu çocukların durumu ne olacak?..” diye gayrı samimi sorularla zihin bulandırmaya çalışanlar (siyaset erbabı ve bir kısım medya leşkerleri), düpedüz bir sahtekârlık içinde. Sokakları köstebek yuvasına çevrilmiş, her adım başı patlayıcı madde tuzaklanmış, içinde yaşayan vatandaşların fiilen rehin alındığı bir yerleşim yerinde, eğitim öğretim yapılmasının imkân harici olduğunu, en gabi insanlar dahi idrak eder. Fakat işi gücü gerçekleri ters yüz ederek, ortamı zehirlemek olan şer odakları, fitneyi körüklemekten bir türlü vazgeçmiyorlar.