Ah be
Faruk Yücel’i hatırlıyorsun değil mi Ersin reis? Benimki de soru. Bu deli fişek delikanlıyı nasıl unutabilir ki insan? Dünya kupasında Trinidad ve Tobago isimli ülkenin sadece Trinidad kısmını tutan, Beşiktaş...
Faruk Yücel’i hatırlıyorsun değil mi Ersin reis? Benimki de soru. Bu deli fişek delikanlıyı nasıl unutabilir ki insan? Dünya kupasında Trinidad ve Tobago isimli ülkenin sadece Trinidad kısmını tutan, Beşiktaş tribününden mezun, dokunduğu her şeyi güzelleştiren bu delikanlıyı niçin unutalım ki zaten?
Dur bakayım ne demişti en son: ‘İsmail abi, değerlerimde beklenmedik bir artış oldu. İzmir’de bir uzman var, ona görünmeye gidiyorum, yoldayım.’
İlk kim aramıştı? Hatırladım. Yusuf Armağan. Ben onun telefonlarını açmam bazen. Açmadım. Hemen ardından sen aradın. Sen de arayınca anladım tabii. Sanki telefonunu açmazsam Faruk yaşayacakmış gibi geldi. Açmadım. Ama hemen ardından Ali Adakoğlu aradı ve bu sefer telefonu ‘abi yoksa’ diyerek açtım. Bağlarbaşı’na geçerken taksici ‘abi çok mu severdin?’ diye sordu. ‘Çok severdim’ dedim hıçkırıklarımın arasından.
Zihnimi zorluyorum ama o geceyi nasıl geçirdiğimizi hatırlamıyorum. Sen var mıydın o masada? Kimler vardı? Ne konuşmuştuk Faruk’un ardından? ‘Ah be’yi ilk kim söylemişti?
Çengelköy’e ‘dinlen işte burada’ diye defnederken sarıldık mıydı birbirimize? Sarılmışızdır. Konuşmamışızdır ama. Seninle o çeşit bir arkadaşlığımız var bizim. Sarılınca konuşmaya gerek bırakmayan.
Şimdi sorsam bunu inkar edersin ama 5-6 yıl önce Mustafa Çelik abiye gidip ‘İsmail abinin ekonomik durumu çok kötüymüş. O derdini çok kimseye anlatamaz. Bir şey yapsan iyi olur’ diyenin sen olduğunu biliyorum. Mustafa abinin kendisi anlatmış ve ‘hakiki dost arıyorsan o Ersin’dir’ demişti o bahsin son cümlesi olarak.