Ama çok zor biliyon mu?
O şey yok mu? Neydi la o caddenin adı? Atatürk müydü, İnönü müydü? O caddelerden biri işte. Böyle nehrin kenarından yürüyon da hani cami var. Eski cami. Padişah mı yaptırmış, paşa mı...
O şey yok mu? Neydi la o caddenin adı? Atatürk müydü, İnönü müydü? O caddelerden biri işte. Böyle nehrin kenarından yürüyon da hani cami var. Eski cami. Padişah mı yaptırmış, paşa mı yaptırmış. Hani minaresi var ya la. Neyse. Orada şey oldu biliyon mu?
Aslında bak vallaha bilmiyom. Hiç oluru yoktu ki. O prenses, bizim halimizi görüyon. Varsa yeriz, yoksa sokakta kıvırılır yatarız. Onun yatağı kuşun tüyünden olmazsa olmaz. Neyse. Öyle nehir boyu yürüyüp Atatürk Caddesi’ne döndük. İnönü mü la caddenin adı? Hani var ya la. Neyse. Ben buna dedim ki şurada dedim limonata yapıyorlar. Öyle şeyden falan değil, hakiki limondan. İki tane çakak mı dedim. Çakak dedi la. Bi de güldü. Anladım ben neye güldüğünü. Çakak denir mi? Denmez. Ne diyecen? Şurada çok güzel limonata yapıyorlar, birer limonata içelim mi güzel bayan diyecen. Yahut mesela güzel bayan demek de şey olabilir. Öyle dümdüz, kibarcana soracan. Birer limonata içelim mi? Dönmedi benim ağzım işte. Bir de her yanımı ter basmış zaten. Hani...