Bazen
Bazen ‘bu adamdan ne kadar güzel bir dost, ne iyi bir arkadaş olur’ dediğin insanın senin hakkında bir dünya önyargı biriktirdiğini, senin hakkında bir dünya yanlış bilgiyle dolu olduğunu fark eder ve dehşete...
Bazen ‘bu adamdan ne kadar güzel bir dost, ne iyi bir arkadaş olur’ dediğin insanın senin hakkında bir dünya önyargı biriktirdiğini, senin hakkında bir dünya yanlış bilgiyle dolu olduğunu fark eder ve dehşete düşersin. Yunus Emre dedemizin ‘gelin tanış olalım / işi kolay kılalım’ demesindeki hikmet üzerine uzun uzun düşünme fırsatı verir sana bu. Tanış olmayı, işi kolay kılmayı niçin bunca zorlaştırdığımızı bulmaya çalışırsın. Belki şu: O kadar çok tanıdığımız var ki bazen biri ile ‘tanış’ olmaya vakit kalmıyor.
Bazen başını bir arabanın camına dayayıp ‘gerçekten ne yapmak istiyordun, şimdi ne yapıyorsun?’ diye muhasebeye dalarsın. Yazılmamış şiirler gelir aklına, gidilmemiş yerler, girilmemiş kavgalar. Ve elbette söylenmiş saçma sözler, olmak istemediğin yerlerde olma mecburiyetin, kendini seni hiç ilgilendirmeyen gerzek bir kavganın ortasında bulman. ‘İnsan niyet ile nasip arasında bir çizgidir’ sözünü anımsarsın. İç çekersin. Sonra şu gelir aklına: ‘Kader gayrete âşıktır.’
Bazen insanı düşünürsün. Bütün apoletlerinden, bütün aidiyetlerinden kurtulmuş halde o yalın, o tek başına varlığı… Ve mesela o yalınlığa bunca kirli hesabı, bunca kötülüğü, bunca hayal kırıklığını, bunca hırsı, bunca kibri, bunca utanmazlığı nasıl olup da sığdırabildiğini hesap etmeye çalışırsın. Hiçbir matematiğe sığmaz. Bir anneden doğmuş bir varlığın, bir başka anneden doğmuş bir başka varlığa iktidar için, menfaat için, hatta en kötüsü sadece herhangi bir pozisyon için niçin kötülük edebileceğini havsalanın almasına gayret edersin. Almaz. Sonra bir kez daha dehşete düşersin. İktidar duygusuyla, pozisyon gereği, menfaat için senden bir başkasına kötülük erişti mi? İnsanlığını buraya kadar gerilettin ve bunu hiç dert etmedin mi?
Bazen ‘saf haset’ duygusunu görür ve korkarsın bundan. Şunun ya da bunun için değil, sadece ‘sen var olduğun için’ sana karşı geliştirilen haset. Yaptıkların, işlediklerin, sahip oldukların için değil. Bunlarla başlayıp bunları hızla aşarak sadece varlığına yönelmiş bir haset. Sahibini çürütüp atan, kurutan haset. ‘Ben varım. Mademki ben varım sen niye varsın. Sen olmamalısın’ diyen haset.
Bazen ilk taşı atmak için niçin günahsız olanın davet edildiğinin hakikati üzerine düşünmeye çalışırsın. Kabuğu zor geçersin. Ama geçebilirsen öz kendini ele verir ve sana fısıldar bir kuyudan: ‘Herkes kendisiyle gerçekten meşgul olabilse başkasıyla meşgul olmanın gereği ortadan kalkacaktır da ondan.’
Bazen ‘çok uzun yaşadım’ dersin. Yaşamak bir yüke dönüşür. Gördüğün, yaşadığın, duyduğun, bildiğin her şey seni sadece yormaya, daha da yormaya, daha da yormaya yarar. Dünya üstten ve kenarlardan daralır. Yerini, hayatını, ilişkilerini… Her şeyi sorgulamaya başlarsın. Sonra durup şöyle dersin: ‘Bütün bunların aslında bir yanılsama olduğunu biliyorum. Ne ki umudum bitti. Zira insan tekinin dünyada kalmasını sağlayacak tek şey umuttur. Umut varsa hayat, hayat varsa gelecek vardır.’ Şimdi çemberi tekrar başlatmak için elinde bir cümlen var işte. O halde sür şarjöre.