Çay, simit, musakka, antrikot
Saat işinden biraz anlarım. Aslında biraz değil, epey anlarım. Bu konudaki bilgimi, Kapalıçarşı’daki dükkânında vakit geçirmeyi çok sevdiğim bir dostuma ve lüks saatler konusundaki çeşitli...
Saat işinden biraz anlarım. Aslında biraz değil, epey anlarım. Bu konudaki bilgimi, Kapalıçarşı’daki dükkânında vakit geçirmeyi çok sevdiğim bir dostuma ve lüks saatler konusundaki çeşitli okumalarıma borçluyum.
Zengin adamlar saati “haciz dışı” olduğu için alır ve biriktirir. “Onlar kendi saatlerim” dediğinizde “şahsi mücevherat” işlemi gördüğü için icraya konu değildirler. Üstelik gayrimenkul gibi seneden seneye vergisi de çıkmadığı için tertemiz bir “biriktirme malı”dır saatler. İkinci eli de hızlıdır ve bir çeşit borsası vardır. Sözgelimi 7.000 Dolara aldığınız bir Rolex’i satacak olsanız zararınız 500 dolar olmaz. Türk parasının durumu düşünüldüğünde uzun vadede kâra geçeceğiniz bir yatırım aracıdır saat almak.
Hem kolunda hem kasasında onlarca saati olan zenginler bilirim. 1 milyon 250 bin dolarlık Patek Philippe sahibi olanı da vardır, 650 bin liralık Hublot sahibi olanı da, 350 bin liralık Bretling sahibi olanı da…
Ekrem İmamoğlu’nun kolundaki IWC model saat de tam bu kategorinin bir saatidir. Portugieser serisinden bir saat. Söylenildiği gibi Perpetual Calendar modeli ise 31.500 pound bu saat. Benim fotoğraflardan gördüğüm kadarıylaysa bu bir “Grande Complication.” Yani sıfırı 185.000 pound olan bir model. Olağanüstü bir saattir. Bilhassa Arap şeyhlerinin, Rus oligarkların ve Vegas zenginlerinin gözdesidir.
İmamoğlu’nun kolunda gördüğümüz bir başka saati de Rolex ve aslında çok standart bir model. 8-10 bin euroya alırsınız. Orta-üst sınıf ama saate verecek parası kısıtlı insanların imdadına yetişen bir modeldir. “Bak benim de Rolex’im var” demek için idealdir.
“Be adam, sana ne İmamoğlu’nun kolundaki saatlerden” mi dediniz? Vallahi haklısınız. Bana ne adamın kolundaki saatlerden! Kazanmış ki, alım gücü var ki kullanıyor. Üstelik İmamoğlu’na, kendi mahallemin zenginlik alışkanlıklarına getirdiğim eleştirileri getirme hakkım da yok. Yani kelimenin tam anlamıyla haklı olursunuz bana “sana ne bundan?” derseniz.