CeKa
Onun gibi adamları çocukluğumun Ankara’sından hatırlarım en çok. Yere sağlam basan, sözünde duramazsa ölecek gibi olan, sevdiğini karşılıksız ve ölümüne seven adamlar. Kara kavruk, mert...
Onun gibi adamları çocukluğumun Ankara’sından hatırlarım en çok. Yere sağlam basan, sözünde duramazsa ölecek gibi olan, sevdiğini karşılıksız ve ölümüne seven adamlar. Kara kavruk, mert, müdanasız adamlar. Elinden her iş gelen adamlar.
Size CeKa’yı anlatmanın bir yolunu bulmalıyım.
‘Gomunizm kovaladık diye ODTÜ’den attılar ya la bizi İsmail abi’ cümlesiyle başlayalım o halde. Dikkat isterim. Standart bir ‘Angara bebesi’ olarak o imkansızlıklar içinde ODTÜ’yü kazanabilmek için öyle böyle değil zehir gibi kafaya ihtiyaç var.
Okuldan kovulunca İstanbullar, şuralar buralar. Video kasetlerin altın günleri. Haftada iki filmin çekildiği demler. CeKa nasıl olduysa sektöre girmiş. Onun gibi bir keser, bir avuç çiviyle ev yapabilme becerisine sahip adamlara hastadır filmciler. Hemen cevheri fark etmişler tabii. ‘Yağmur yağdırılacak CeKa, şuraya çadır kurulacak CeKa, şu siperi bir kazıver CeKa.’
‘Yapamam’ kelimesi lügatinde yok. Hepsine ‘olur’ demiş ve her ‘olur’ dediğini mutlaka hayata geçirmiş. Olmuş sana zımba gibi bir set amiri.
Eh, Türkiye’de film işi demek aynı zamanda birçok kötü alışkanlığa kolayca tutulabilmek demek. Serde Angara bebeliği de var zaten. Esip savurmaya müsaitsin yani. Toprağın öyle. İçmeye başlamış CeKa. Ama ne içmek. ‘Küp olsa çatlar’ derler ya, aynen o hesap.