Deprem günlükleri-2: İmar, şehircilik ve ötesi
Nasıl olsa yandaşız ya, depremle ilgili ne yazı yazsam, hangi tweeti atsam ilk yorumlardan biri “ama şu imar meselelerine bir şey demeyecek misiniz?” oluyor. Diyeceklerim kimsenin hoşuna gitmeyecek ama diyeyim madem. Depremde bina iki yetersizlikten...
Nasıl olsa yandaşız ya, depremle ilgili ne yazı yazsam, hangi tweeti atsam ilk yorumlardan biri “ama şu imar meselelerine bir şey demeyecek misiniz?” oluyor.
Diyeceklerim kimsenin hoşuna gitmeyecek ama diyeyim madem.
Depremde bina iki yetersizlikten yıkılır: Yetersiz zemin ve yetersiz malzeme. Ve bu zemin ve malzeme sorunu son derece karmaşıklaşmış meselelerdir.
Deprem bölgelerinde yıkılan 2000 yılı sonrası binaların hemen hepsinde şu 4 şeyden birini görüyoruz. İmar affı, yanlış alana imar, yetersiz denetimli müteahhit hırsızlığı ve ruhsat sonrası kolon kesme.
İmar affı, Türk siyasetinin en berbat alışkanlıklarından biridir. Vatandaşla etkileşimin en acılı sonuçlarından birini doğurur. Vatandaş “imar affı yoksa oy da yok” der, siyaset kurumu da imar affını bir güzel “siyasi rüşvet” olarak verir. 1948’den 2017’ye kadar çıkan 22 imar affının da temel gerekçeleri siyasetle vatandaşın karşılıklı menfaatleri gereği hayata geçirilmiştir.
Yanlış alana imar, doğrudan bir rant meselesidir malum. Malatya Bostanbaşı Mahallesinde bunun tam ve acılı bir örneğini gördük depremde. “Malatya’nın yeni prestij bölgesi” denilerek çok zengin bir tarım arazisine...