Deveyi “vazgeçme direği”ne bağlamak
Yekten söyleyeyim. Dindarlara, muhafazakârlara hiçbir nesnenin iyisini yakıştırmayan; çektikleri dizilerde, filmlerde bile dindar-muhafazakâr insana çaycılıktan, bahçıvanlıktan başkasını layık...
Yekten söyleyeyim. Dindarlara, muhafazakârlara hiçbir nesnenin iyisini yakıştırmayan; çektikleri dizilerde, filmlerde bile dindar-muhafazakâr insana çaycılıktan, bahçıvanlıktan başkasını layık görmeyen o hastalıklı zihniyetle gram işim olmaz.
Sonrasında şu da aklınızda bulunsun isterim: İslam, sermayeye düşmandır, servete değil. Her türden “mal”ın tek elde toplanmasına şiddetle karşıdır. Spekülasyon, karaborsacılık, faiz, her türlü “hileli pazar üstünlüğü” haramdır. Bunun yanı sıra bir Müslümanın usulü dairesinde para kazanması, bu parayı dilediğince harcaması, servet sahibi olması ise helaldir.
Geçenlerde, memleketimizin en popüler vaizlerinden biri olan Cübbeli Ahmet’in arabası üzerinden kendisine sorulan soruya “sahabe efendilerimiz de en güzel develere biniyordu” cevabını vermesi ise son derece normaldir. İyi savunmadır.
Zengin bir vaiz olan Cübbeli Ahmet’in değil bir, on tane lüks arabasının olması kimseyi alakadar etmez. Kimse ona bunun hesabını sormaya kalkamaz. Parası olan Müslüman dilediği arabaya da biner, istediği evde de oturur. Kimsenin haddine değildir bunu sorgulamaya kalkışmak.
Fakat.
O “fakat” için bir başka kanaldan sürelim atımızı.