Düzleşmek, hamlaşmak, yassılaşmak!

Mecaz nedir bilmeyen, kinayeden anlamayan, teşbihle hiç ilgilenmeyen birilerinin aramızda yaşayıp gidiyor olmalarıyla ilgili bir derdim yok. En nihayet insan teklerinin tamamının mecazdan, kinayeden ve bilumum söz sanatlarından anlaması...

Mecaz nedir bilmeyen, kinayeden anlamayan, teşbihle hiç ilgilenmeyen birilerinin aramızda yaşayıp gidiyor olmalarıyla ilgili bir derdim yok. En nihayet insan teklerinin tamamının mecazdan, kinayeden ve bilumum söz sanatlarından anlaması gerekmez. Fakat bize mecazsızlığı, kinayesizliği, teşbihsizliği dayatmaya çalışanlarla arama kalın bir mesafe çizmek de en tabii hakkımdır. Bu yazıda onu deneyeceğim.

Hz. Ali’ye mi yoksa Efendimiz (sav)’e mi ait olduğu konusunda tartışmalar olan bir güzel söz yahut bir hadis-i şerif vardır. Der ki, “İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar.” Mecazdan, teşbihten, en genelde “anlam katmanı” denilen meseleden habersiz biri için bu sözü şöyle yorumlamak gerekir: “Demek ki insanlar dünyada fiziki olarak uykudadırlar. Uyumaktadırlar. Demek ki uyku böyledir ve ölüm de uykudan uyanmaktır.”

Peki, biz bu sözü yahut hadisi böyle anlayabilir miyiz? Elbette hayır. Sözü söyleyen burada dünya hayatının geçiciliğini ve ahiret hayatının kalıcılığını vurgulamakta; ölümün sonsuz hayat için bir uyanış olduğunu işaret etmektedir.

Hadi bir başka hadisi şeriften devam edelim: “Ölmeden önce ölünüz!” Mecaz bilmez, söz sanatı bilmez, “anlam katmanı” bilmez, edebiyat bilmez biri için devrelerin yandığı yer burası olsa gerektir.

Ya da şu hadis-i şerif: “Kıyamet günü bana önce kolu en uzun olan kavuşacaktır.” Düz, ham, yassı adam için bu hadisteki “kol uzunluğu” fiziki bir uzunluk olarak anlaşılabilir ve bunu da böylece anlayanlar vardır. Hem geçmişte hem de bugün. Oysa “kolu uzun olmak” doğrudan doğruya kişiye “cömert” demenin mecazıdır Araplarda. Yani Efendimiz (sav) diyor ki: “Cömertlik iyidir.” Öyle ki hadisteki “Kıyamet günü bana önce…” kalıbı da mecazdır. Efendimiz (sav)’in “şu üç şeyi yapan…”, “şu iki şeyi yapmayan…”, “şu beş şeyden sakınan…” diye başlayan sözlerinin tamamı “fiilin önemine işaret etmesi” bakımından mecazdır. Tıpkı “cemaatle namaz kılmak yalnız namaz kılmaktan 27 derece daha sevaptır” hadisindeki “27 derece” terkibinin kesretten kinaye olması gibi.

Söz sanatı, edebiyat, anlam katmanı, hatta sosyokültürel gerçeklikler ve benzeri meselelere kafa yormamanın acıklı sonuçları oluyor, olmaya da devam ediyor. İşin tuhafı, mecazı anlamayanlar, bazen “apaçık gerçeği” de anlamaya yanaşmıyorlar. “Kur’ân zurnayla okunduğunda kıyameti bekleyin” hadisinden hareketle tüm müzikal formları haram kabul etmeye ilerleyen bir zihin de söz konusu değil mi bugün İslâm dünyasının genelinde? Maalesef söz konusu… Hatta bunu söylediğim için beni önce tarihselci, ardından modernist, en sonunda da kâfir ilan ederek Allah’ın dinini koruduğunu düşünecek bir dolu insanla aynı gökyüzünü paylaştığımı da biliyorum elbette.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
O sınırın nerede olduğunu bulsak mı? 19 Kasım 2024 | 275 Okunma Bir kapı nereye açılır? 17 Kasım 2024 | 199 Okunma Benzersizlik anlatısı ya da senden sekiz buçuk milyar daha var 16 Kasım 2024 | 1.055 Okunma Bir teklif: Türkiye’nin küresi 12 Kasım 2024 | 271 Okunma Bir bavula ne yakışır en çok? 10 Kasım 2024 | 264 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar