Gelir adaletsizliğinin en yakıcı sorunu: Sağlıklı besine erişim
Aslında bugün gelir adaletsizliği başlığını konuşurken şunu konuşmuş oluyoruz büyük oranda: “Hayat standartları adaletsizliği.”...
“Toplumsal eşitlik” meselesini “vatandaşlık bağı”, “yasalar önünde eşitlik”, “fırsatlar karşısında eşitlik” v.d bakımlardan ele almanın yanı sıra “kaynaklara erişim bakımından eşitlik” meselesi üzerinden de tartışmak gerektiğini düşünüyorum. Bir çeşit “baseline” eşitliği. Bir çeşit “standart” eşitliği…
Hani “boşu” deriz ya araçlar için. “Standart eşitliği” odur işte. Koltuk ısıtması, yol bilgisayarı, alüminyum jantı olmasa da trafikte güvenle ilerlemeyi sağlayacak temel bir donanımı vardır. Gelir adaletsizliği, insan topluluklarının “standartlarını” elinden alır. İnsan topluluklarını “yürüyemez” hale getirir.
Dünya gıda günü olarak kutlanan 16 Ekim’de Birleşmiş Milletlerinden Tarım Bakanlığı’na kadar her kurum şu yalan cümleyi dolaşıma sokar: “Sağlıklı ve temiz gıdaya erişim temel insan hakkıdır.”
Bu büyük bir yalandır. Zira ne BM, ne herhangi bir bakanlık, ne bilmem hangi kurum “sağlıklı gıdaya erişim” meselesini sorun etmektedir. Alt sınıfların “ne yediği” ile asla ilgilenmemektedirler.
Dikkat isterim. Burada “açlıkla yüzleşen insan topluluklarından” değil, asgari kazancıyla “sağlıklı gıdaya” erişemeyen insan topluluklarından söz ediyorum.