Hayatı inkâr etmemek
Kasım ayında Ketebe Yayınları arasından bir öykü kitabım yayınlanacak inşallah. Adı, Kara Dursun ve Diğer Ankara Söylenceleri. Çocukluğumun ve ilk gençliğimin Ankara’sı ile hesabımı...
Kasım ayında Ketebe Yayınları arasından bir öykü kitabım yayınlanacak inşallah. Adı, Kara Dursun ve Diğer Ankara Söylenceleri. Çocukluğumun ve ilk gençliğimin Ankara’sı ile hesabımı kapatıyorum denilebilir bu öykülerle.
Bu öyküleri yazmaya karar vermek benim açımdan zor oldu. Çünkü artık hayatımın, geçmişimin bir kısmını görmezden gelmeye, hatta neredeyse yok saymaya bir son vermem gerekecekti bu öyküleri yazarsam.
O cesareti topladım ve sarıldım kaleme. Basit bir cümle yetişti imdadıma: “Yaşantının kendisi, her türlü ideolojik formasyondan daha kıymetlidir.”
Ne demek istiyorum? Anlatmayı deneyeyim.
İdeolojik yönelimlerimiz ve hatta artık politik tercihlerimiz en çok bizi biz yapan her neyse onu yok saymamıza yarıyor. Olmadığımız, olmayacağımız biriymiş gibi davranmamızı sağlıyor. Çünkü o çarpıtılmış aidiyet hissi aynı zamanda bazı şeyleri yok saymamızı gerektiriyor. Bilgisayar diliyle söyleyecek olursak, ideolojik yönelimlerimizi ve politik tercihlerimizi bir virüs koruması gibi kullanıyoruz. Böylelikle, kendimize tuhaf ötekiler icat edip tuhaf bir zihin konforu oluşturarak bir çeşit “güvenli alan insanları” haline geliyoruz. Büyük ötekiyle değil de kendi tuhaf ötekilerimizle ifade ediyoruz kendimizi.
Karışık mı oldu? Basitleştirmeye çabalayayım. Son 20 yılın Türkiye’si son derece hastalıklı şekilde “gündelik politik gündemin bütün hayatı kapladığı” tuhaf bir kara parçasına dönüştü. Ve kimse kusura bakmasın, bunu el birliği ile hepimiz hayata geçirdik.