Kalbi olduğu için
“Unutursun” demişlerdi ona. Modern tıp nereden bilsin hafızanın eşyanın laneti olduğunu? Unutamamanın ne kötü olduğunu nereden bilsin? Ağrı kesicileri bilirdi o. Antibiyotikleri ve rekonstrüktif operasyonları...
“Unutursun” demişlerdi ona. Modern tıp nereden bilsin hafızanın eşyanın laneti olduğunu? Unutamamanın ne kötü olduğunu nereden bilsin? Ağrı kesicileri bilirdi o. Antibiyotikleri ve rekonstrüktif operasyonları, psikosomatikleri ve antidepresanları…
“Unutursun” demişlerdi. Bir madalya, bir maaş ve uzunca bir konuşmanın ardından “unutursun” diye fısıldamışlardı kulağına.
Bu “unutursun”un aslında ne anlama geldiği üzerine düşündü epeyce. Doktor ya da komutan ya da aileden biri ona “unutursun” dediğinde aslında “alışırsın” demiş oluyordu. “Yüzünü kaybeden, yeni bir yüz yapılan ilk kişi sen değilsin ki. Eskiden nasıl göründüğünü unutursun.”
Unutmuyor, daha doğrusu unutamıyordu. Her gece rüyasını gördüğü bir anı nasıl unutsun insan?
O gün aslında izinliydi. Telefonla Nesrin’i aramıştı. Tayin meselesinde tartışmışlardı biraz. “Anladım, sen beni sevmiyorsun. Doldurman gereken günü doldurdun. Dön artık. Benim için bu fedakârlığı yap” demişti Nesrin. Bir yanda Nesrin, bir yanda temizlenmesi gereken bir dolu kötü adam… Bir cenderede sıkıştığını hissetmiş, evden çıkıp ağır adımlarla bölüğe dönmüştü.
Recep’i buldurttu. “Yusuf Gebzeli gibi söyleyeceksin ama” diyerek “Uyan ey gözlerim”i söyletti. Yarım saat içerisinde kendilerini yine “niye çattın kaşlarını / bilmiyom yar suçlarımı” söylerken buldular.