Kırılan kalpleri onarma sanatı
Öyle olmadığını biliyorum ama olsun. Efsane şöyle: Kane, 15. Yüzyıl'ın başlarında, Japonya’nın Tahara kentinde yaşayan zengin, güçlü ve âşık bir adammış. Zenginliği babadan...
Öyle olmadığını biliyorum ama olsun. Efsane şöyle: Kane, 15. Yüzyıl'ın başlarında, Japonya’nın Tahara kentinde yaşayan zengin, güçlü ve âşık bir adammış. Zenginliği babadan, güçlülüğü bedenden, aşkı da o kadından yani Oka’dan kaynaklanırmış.
Oka’yı gördüğü gün kalbine bir ok saplanmış Kane’nin, yaralanmış. O yaranın ilacı Oka’yı alıp evlenmek olmuş. Kane, Oka’yı öyle çok sevmiş, ona öyle değer vermiş ki bu aşkı görenler “bir erkek bir kadını Kane’nin Oka’yı sevdiği gibi sevmeli” der olmuşlar.
Her şey yolunda gitse adına dünya denmezdi yaşadığımız gezegenin. Çocukları olmamış Kane ile Oka’nın. Mutluluktan yaptıkları bahçe, birkaç çiçekle şenlenmemiş. “Bugün yarın güzel haberi alırız” derken yıllar yıllara eklenmiş. O zengin, güçlü, âşık adamın ışığı yavaş yavaş sönmeye, mutluluğu ağır ağır tükenmeye başlamış.
Dünyanın belki de en hisli kadını olan Oka ise çaresizliğine sessizliğini katık etmiş ve susmuş. Gereken kadarını konuşmanın dışında fazladan bir kelime ettiğini duyan olmamış.
Bahçedeki havuzun nilüferlerine dalıp gittiği bir akşam Kane, belli belirsiz bir uykuya dalmış. Rüyasında, son zamanlarda her gece gördüğü gibi, konağının bahçesini bebeklerle dolu olarak görmüş. Bebeklerin başındaysa güzel bir genç kız varmış.
O tatlı rüzgârla uyanınca Oka’nın çay seremonisi için hazırlık yaptığını görmüş. Canı sıkılmış bu işe. Hırslanmış, öfkelenmiş. Kendisini gördüğü günden bu yana bir kere olsun sesini yükseltmediği Oka’nın yanına gidip “ben senden bebekler istiyorum, sense çay hazırlamaktan başka bir işe yaramıyorsun” diyerek bağırmış. Geçmemiş hırsı. Hırsı geçmeyince, belki beş yüz yıldır Oka’nın ailesinde olan ve evlendiklerinde çeyiz olarak getirdiği çay takımını kaldırıp yere vurmuş. Hem çaydanlık hem de fincanlar büyük bir gürültüyle kırılmışlar.