Kızamık şekeri yahut iki İsmail’den biri

Eskiden kolay ölünürdü. Zatürreden, tifodan, “iskorpitten”, sıtmadan, veremden…

Arabada Bektaşi deyişleri dinleyerek yolculuk ettiğimiz dostumla ben, kolayca ölünen zamanlarda büyümüş son çocuklardık. İstanbul iftarını etmiş, teravihten çıkmış, sahura doğru akıyordu ağır ağır. İki dostun, tam da olması gerektiği gibi, dertleşerek ilerlediği güzel bir İstanbul gecesiydi.

O yokuşa geldik. Dostum dedi ki “Fukara mahallemizde araba namına hiçbir şey olmadığı için annem beni sırtında 3 saat taşıyarak getirmişti hastaneye. İşte şurada, yokuşun tam ortasında ‘yoruldum yavrum, az bir soluklanayım’ dediydi. Soluklana soluklana büyüttü bizi annelerimiz.”

Zaten bildiğim, zaten yaşadığım pek çok öyküden biriydi anlattığı. Yine de, “belki henüz anlatmak istedikleri vardır” diye düşünerek sordum. “Kaç yaşındaydın abi?”

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
O sınırın nerede olduğunu bulsak mı? 19 Kasım 2024 | 275 Okunma Bir kapı nereye açılır? 17 Kasım 2024 | 199 Okunma Benzersizlik anlatısı ya da senden sekiz buçuk milyar daha var 16 Kasım 2024 | 1.055 Okunma Bir teklif: Türkiye’nin küresi 12 Kasım 2024 | 271 Okunma Bir bavula ne yakışır en çok? 10 Kasım 2024 | 264 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar