Kuşatmayı kaldırırken…
Hani ayıp olmayacağını bilsem, Ercan Yıldırım’ın “İslamcılık, Maturidilik, Hanefilik” başlıklı nefis yazısını buraya olduğu gibi alıntılayıp “benim de bu konulardaki...
Hani ayıp olmayacağını bilsem, Ercan Yıldırım’ın “İslamcılık, Maturidilik, Hanefilik” başlıklı nefis yazısını buraya olduğu gibi alıntılayıp “benim de bu konulardaki görüşüm böyledir” deyip bırakacağım.
Yazı öncelikle, Türkiye’de hep gündemde olan ve bir türlü adam gibi tanımlanamadığı için sürekli “körün fil tarifi”ne benzeyen İslamcılık meselesini gayet güzel tanımlıyor. Birlikte okuyalım: “İslamcılar en başta bilginin kaynaklarını tartışmaya açtı; geleneksel düşünme biçimlerine sert muhalefet ederek pasif, tümel, kaderci yaklaşımları, inançları, yöntemleri açıkça reddetti. İslamcılık bir bakıma Maturidiliğin, Hanefiliğin dinamik, eyleme dayalı, iradeyi, hürriyeti, aklı öne çıkaran söyleminin gerilerden alınıp öne çıkarılması, Batı'nın ataklarına, devlet aklına, millet hayatına getirilmesi çabasıydı. İslamcılık sadece İslam birliği fikriyatının peşine düşmedi; aynı zamanda itikat, ibadet, muamelat konularında zihni değişimler, çağın gereklerine uygun dönüşümler teklif etti.”
Öyledir. İslamcılığın politik köklerinde “Müslümanlar, kendileri hakkındaki kararları verebilecek güçte bir insan topluluğudur” fikri vardır. Bu fikir ancak, Arap coğrafyasında fazlasıyla kanıksanmış “kaderciliğe” karşı çıkışla mümkün olabilir. Dikkat isterim. Kadere değil, kaderciliğe karşı koyuş.
Bu noktada devreye Maturidi/Hanefi ekolün aklı girdi işte: “İnsan bir fiile yönelir, fakat onu yaratan Allah’tır.” “Yahu bu elbette böyledir” diyorsan Maturidi/Hanefi aklın bir takipçisisin demektir. Ancak bunun böyle olmadığını düşünenler de var malum. İnsanın tüm fiillerini kendisinin yarattığını söyleyenlerle tüm fiillerimizi tercihlerimizden bağımsız olarak Allah’ın yarattığını düşünenler arasındaki denge noktasının adı Maturidi/Hanefi akıldır.
Tam burada karşımıza şu çıkıyor: “İnsan, her şeye güç yetiremez, ancak güç yetirebildiğinden de sonuna kadar sorumludur.” Bu muazzam cümle hem kaderciliği hem de sorumsuzluğu ortadan kaldırarak Müslümanları dünya hakkında tam bir sorumluluk duygusuyla donatır.
Yazıdan bir paragraf daha okuyalım: “İslamcılar, Müslümanlar için yeni bir yorum ve yol açmayı hedefler... Rehber olarak selefilik gibi sadece nakli almaz, Kur’an ve Sünnet’in yanında akla da yönelir. İslamcılık tabiatı, dünyayı, teknolojiyi felsefi bir hakikat olarak düşünme fikrine sahipti, bu girişim ne yazık ki sistemleştirilemedi.”