Meydan
“Olmaz” dedi de başka bir şey demedi babası. Bazen pencereden uzun uzun bakarak, bazen yer sofrasına yumruğunu vurarak, bazen kesik kesik soluyarak “olmaz” dedi de başka bir şey demedi.Muharrem bu “olmaz”ı...
“Olmaz” dedi de başka bir şey demedi babası. Bazen pencereden uzun uzun bakarak, bazen yer sofrasına yumruğunu vurarak, bazen kesik kesik soluyarak “olmaz” dedi de başka bir şey demedi.
Muharrem bu “olmaz”ı “olur”a çevirmenin bir yolunu bulamadı. Atasını kıramadı. Başını eğdi, kaderine razı oldu, usul usul bitirdi liseyi.
Divan sazı çalar, bozlak çığırırdı Muharrem. Hem sade o değil, babası, dedesi, dedesinin babası, onun da babası… “İşiniz ne” diye sual edilende bu ailenin erleri yedi kuşaktır “saz çalar türkü çığırırız kurban olduğum ağam” derlerdi.
Yani Muharrem, saza doğdu. 5 yaşındayken babasının kocaman divan sazını, o minik kolları bazı perdelere yetişmese bile, ağlatırdı. Muharrem’in saz çalışını duyan herkes “vay ki vay, bu oğlan babasından da yaman olacak, dedesinden de” diye baş okşar, övgü dizerdi.
Lakin Muharrem’in babası oralı olmadı, bu laflara kulak asmadı.
Çileli anasının anlattığına göre, Muharrem doğanda babası şöyle demiş: “Bu bebe okuyacak. Yedi göbektir sazcılıktan başkasını bilmeyiz. Düğünde dernekte sarhoşun, arsızın kahrını çekeriz. Parası üç kuruştur. Hem ne derler bakalım. ‘Gariban sazcı’ derler. Sofrada yer bulamazlar da ufak siniynen aş yollarlar. Bu bebe okuyacak ve de başka türlü bir adam olacak.”