Sinemaya gidelim mi?
Seni ben, yanlış yerinden anlatıldığı için sevilmemiş bir hikâyenin esas kıymetini fark eden o incelikli adamlar gibi sevdim. Yanlışlık sonucu sevilmemeni sevdim bir bakıma.Seni benden başka hiç kimsenin...
Seni ben, yanlış yerinden anlatıldığı için sevilmemiş bir hikâyenin esas kıymetini fark eden o incelikli adamlar gibi sevdim. Yanlışlık sonucu sevilmemeni sevdim bir bakıma.
Seni benden başka hiç kimsenin anlamadığını bildiğim için sevdim. Deniz gören bahçelere kurulmuş şezlonglarda denizi değil yıldızları seyretmenin rahatlığıyla sevdim seni. İki oda bir salonlara sıkışmak ne ki, sonsuz çayırlarda elimi boy veren buğday başaklarına çarpa çarpa koşar gibi sevdim.
O son vapura yetişememenin telaşıyla değil asla, o uzun patikanın sonunda erine bazlama yağladığını bilmenin kıvancıyla telaşsız, o duyguyla kutsanmış, erliğimle gönenmiş olarak sevdim seni.
Seni kolayca fark ediliveren güzelliklerinle değil haşa, kendini kolayca ele vermeyen eksiklerinle sevdim. Çirkinliklerinden başlayarak sevdim. Güzelliğine sıra gelene kadar sevmenin bütün anlamlarını, bütün çağrışımlarını, bütün ferahlıklarını öğrenmiş oldum böylece.
İçine doğru attığın gülümsemelerini sevdim, dışarı doğru püskürttüğün kahkahalarını değil. Yapamadığın yemekleri sevdim, gitmeye cesaret edemediğin karanlık odaları sevdim, çıkmaya güç yetiremediğin yolculukları sevdim. Başaramadıklarını sevdim senin. Üzerine yakıştıramadığın gömleklerini, sende iyi durmayan çantalarını sevdim.
Seni ben böyle sevdim işte. Dünyayı sever gibi sevdim. Ölümün kaçınılmazlığı gibi sevdim. Başkalarının beni hiç sevmediği gibi sevdim. Kusurlu mükemmelliğini, kusursuz hatalarını sevdim. Şarkı söyleyememeni de sevdim, aklından geçeni söyleyivermeni de.