Sizin cennetinizde kimseye yer yok
Yeni Şafak Gazetesi Yazarı İsmail Kılıçarslan'ın bugünkü (17.09.2022)''Sizin cennetinizde kimseye yer yok'' başlıklı yazısı.
Önce hadis-i şerif. Resulullah (s.av.) buyurdu: “Namazımızı kılan, kıblemize dönen, kestiğimizi yiyen… İşte o Müslümandır.”
Ardından fıkra. Cennete yeni giren müminleri oryantasyona almışlar. Görevli melekler, müminlere cenneti dolaştırırken bir kapının önüne gelinmiş. Görevli meleklerden biri demiş ki “burada çok sessiz olmanız gerekiyor.” Müminlerden biri sormuş: ‘Niye ki?” Görevli melek cevap vermiş: “Burada ehlisünnetin kalesi olduğunu zanneden Türk hocalar var. Cennete sadece kendilerinin girdiklerini düşünüyorlar.”
Sonra da bir hatıra. İsmi bende mahfuz bir ağabeyimiz 1979 yılında bir grup arkadaşıyla beraber Konya’dan Mehmet Zahit Kotku Hazretlerini ziyarete gider. Abimiz, Mehmet Zahit Kotku Hazretlerinin yanındayken içeriye, Allah uzun ömürler versin, Cevat Akşit Hoca girer. Akademik faaliyetler için Paris’e gideceğini, şeyh efendinin kendisine bir tavsiyesi olup olmadığını sorar. Kotku (k.s.) kendisine şöyle söyler: “Evladım, sen Paris’te doğruca Muhammed Hamidullah Hocayı bul ve ona tabi ol.”
Dikkat isterim. Hem de çok dikkat isterim ki 20. yüzyılın en mühim Müslüman şahsiyetlerinden biri olan, âlim ve fazıl kişiliği ile nesiller yetiştiren Mehmet Zahit Kotku’nun (k.s) “tabi ol” dediği Hamidullah için o sıralarda Necip Fazıl rahmetlinin bir “kâfir” demediği kalmıştır. Mehmet Şevket Eygi ise sahibi olduğu yayınevinde dünyada ne kadar Müslüman çağdaş âlim ve şahsiyet var ise onları “mürtet” ilan etmek için kitaplar yayınlamaktadır ve Hamidullah Hoca onun da radarındadır. Hocanın “çağdaş bir klasik” mesabesindeki “İslâm Peygamberi” isimli nefis siyerini yerden yere vurmakta, hocayı sapıklıkla itham etmektedir. Atmosfer o düzeydeyken “evladım, sen Hamidullah’ı bul ve ona tabi ol” demek az şey değildir.
Geleyim “sizin cennetinizde kimseye yer yok” dediğim adamların hâline, ahvaline.
Geçenlerde biliyorsunuz, acı bir kayıp yaşadık. Bir “gönül sultanı” olduğuna zerrece şüphe duymadığım Ömer Tuğrul İnançer (k.s), emaneti sahibine teslim etti. İnançer’in henüz cenaze töreni yapılmadan da şöyle fantastik bir şey oldu. Kendisini “Allah’ın dininin Türkiye distribütörü zanneden” bir yayıncı “bu adam Hazret-i Muaviye’ye sadece ‘Muaviye’ demiş biridir. Biz buna rahmet dilemeyiz, arkasından da ta’n ederiz” yazdı. Hadi o yazsın. “Cahil cühela” der geçeriz. Bu “distribütör arkadaş”ın yazdığına kim destek verdi biliyor musunuz? 28 Şubat sürecindeki metruş hali dün gibi aklımızda olan, şimdilerde ise sakalın farziyeti hakkında konferanslar düzenleyen bir başka ‘distribütör” hocamız. Yüzlerce insan da bu fantastik düzleme destek verip “Allah razı olsun sizden, bugün de Allah’ın dinini kurtardınız” düzeyinde şeyler yazdı, iyi mi?
İşin burası böyle de diğer yanı güllük gülistanlık mı? Değil elbette. Müslümanlığına şehadet edip ardından rahmet dileyeceğimiz bir gazeteci arkadaşımız da “rahmet dilemem ben Tuğrul İnançer’e” yazdı mesela. Niye? Bilmem. Belki Tuğrul İnançer tasavvuf yolunun yolcusu olduğundan belki Erdoğan’a destek verdiğini gizlememesinden, şundan bundan. Bir mümin, bir başka mümine rahmet dilememeyi bir “erdem” olarak kodladı anlayacağınız.