Sofra
Şimdi bir sofrada olsam… Kudüs’ten Ramallah’a giderken gördüğüm tepe köylerden birinde bir düğün sofrasında. Köyün delikanlıları debke oynasalar öncesinde. “Kudüs bizimdir” diye...
Şimdi bir sofrada olsam… Kudüs’ten Ramallah’a giderken gördüğüm tepe köylerden birinde bir düğün sofrasında. Köyün delikanlıları debke oynasalar öncesinde. “Kudüs bizimdir” diye bağırsalar coşkuyla. Pilav dökülse tepsilere… Biricik eşiyle evliliklerinin birinci yıldönümünü görüp göremeyeceği belli olmayan çiçeği burnunda damat Hasan bunu dert etmeyi çoktan unutmuş olsa. Ağır, acemi hareketlerle ben de oynasam onunla. Kadınların zılgıtlarını duysak… Gece ilerlese ve başımız dönse kekik kokusundan.
Şimdi bir sofrada olsam… Djenne Camii’nde öğle namazını kıldıktan hemen sonra, caminin köşesini döner dönmez beni buyur etseler o sofraya. Beyaz elbiseleri ve gök mavisi sarıklarıyla iki Berberi yere serdikleri bezin üzerine tazece sağılmış deve sütü ve dalından yeni koparılmış hurma koymuş olsalar. Susarak anlaşsak. Yüzlerindeki bin yıllık yorgunluğu susmalarından anlasam. Berberilerden biri odunlarla çattığı ateşin üzerine simsiyah bir çaydanlık yerleştirse… Su ve nane koysa çaydanlığın içine… Nanenin o nefis kokusu yayılıverse düşlerime. Elimden tutsalar ve bir dergâha götürseler beni… Önce dili damağa yapıştırıp ardından döne döne, çığıra çığıra Allah desek. Ve bilsek ki Allah, her şeye kâfidir. Ve bilsek ki Allah her derde şâfidir.
Şimdi bir sofrada olsam… Yüzü güneş yanığı iki Anadolu delikanlısı, sırtlarındaki çantadan iki konserve, biraz peynir ve bir nar çıkarsalar… “Anam Antalya’dan yollamış abi narı” dese biri. Tüfeklerini çatmış olsalar, düşmana kaş çatar gibi otursalar sofraya. “Burası Afrin’dir abisi” deseler. “Çakal gezen şu dağlarda gez oğlum” türküsünü kamete bağlasa diğeri. İkindiyi kılsak ufka doğru… Bir serinlik çıksa… Bir ince rüzgâr esse… Dese ki biri “bak bu bizim memleketin r...