Şu aralar roman yazıyorum
“Şu aralar roman yazıyorum” cümlesinin benim açımdan iki acıtıcı tarafı var. İlki şu: “Şu aralar roman yazıyorum” demek benim açımdan “şu aralar şiir yazamıyorum” demek...
“Şu aralar roman yazıyorum” cümlesinin benim açımdan iki acıtıcı tarafı var. İlki şu: “Şu aralar roman yazıyorum” demek benim açımdan “şu aralar şiir yazamıyorum” demek manasına da geliyor.
Şiir, şiiri romantik bir uğraş zanneden yeni yetmelerin zanlarının aksine, ancak büyük bir mücadeleyle yazabildiğim bir şey. Ben ilhama ya da çalışmaya değil, tortuya inandığım için belki de böyle bu.
Hiçbir kitabın hiçbir cümlesinin altını çizmedim ben. Çünkü tortuya inandım hep. Geriye kalmasını istediğimin değil, geriye kalanın benim olduğunu düşündüm. İlk görüşte “güzel cümleymiş” dediklerim kalmadı böylece aklımda hiç.
El yordamına inandım ben. Belki de romandaki Yusuf’un tespihleri tornada değil de kemane tezgâhında yapması da bundandır böylece. El yordamından.
Yalan yok, özendim de cümlelerin altını çizenlere. Hele birkaç değişik renkte kalemle çeşitli metotlar geliştirerek okuma yapanlara gıpta ettim. Küçük not kâğıtlarına cümleler yazıp tasnif edenlere. Ben yapamam. Ben o adam değilim. Tortuya inanırım ben. Taze sıkılmış meyve sularının kendisine değil dibinde kalanına inanırım.
İnsan ilişkilerimde de böyle bu. “Şunu seviyorum çünkü şundan şundan şundan…” diye sayıp dökmeyi hiç başaramadım dostlarım hakkında. Ama sevdim onları. “Güzel adamdır” diyerek sevdim. Belki düşünsem bulurdum niçin sevdiğimi de. Ama ayıp bir şey yapıyormuş hissine kapılırım muhtemelen birini sevme nedenlerimi sayıp dökersem.