Tombala
O türküyü Süleyman için yazmışlar: “Neyinden korkayım kışın, yazın yağar kar başıma.”Okumamıştı. Daha doğrusu okuyamamıştı. Babası geçip gidende anası...
O türküyü Süleyman için yazmışlar: “Neyinden korkayım kışın, yazın yağar kar başıma.”
Okumamıştı. Daha doğrusu okuyamamıştı. Babası geçip gidende anası, “bak oğul, sen artık eline ekmeğini almalısın ki bacınla bana bakabilesin” dediydi de Süleyman, çok sevdiği parlak siyah önlüğünü çıkarıp mahalleden İhsan abinin mobilya atölyesinde çıraklık tuttuydu.
Tuttuydu ya, çıraklıktan gelen parayla ocak mı tüter? Atölyeden çıkıp Rüzgarlı’da bir birahanenin bulaşıkçılığını falan da yaptı Süleyman ama kulak asma.
Garip anası, güzel kadındı. Endamı da, yüzü de yerindeydi. Bir gün aldı karşısına Süleyman’ı, “oğul, Yozgat’a istiyorlar beni. Bacını kabul etti adam ama seni istemiyor” deyiverdi.
“Anladım” dedi, Süleyman. Yalandı. Yalanın kuyruklusuydu hem de. İnsan, hele 14 yaşında bir insan bunu nasıl anlasın? Bacısına baktı bir yol. Hastalıktan, gıdasızlıktan solmuş karanfile dönen bacısına. Kemiklerini saysan sayılırdı. “Gidin siz” dedi, “ben başımın çaresine bakarım.”
Pos bıyıklı Yozgatlı istasyoncu anasıyla bacısını alıp götürürken anası, Süleyman’a iki beden büyük hardal renkli bir palto verdi. “Babanındı. Önümüz kış. Giyersin” dedi.