Yeni bir dindarlık önerisi
Sanırım gelmiş geçmiş en berbat halüsinojen şu flakka denilen yeni nesil kimyasal. Salgıladığı yüksek dopaminle bedenin gücünü ve ısısını aşırı derecede artırıp...
Sanırım gelmiş geçmiş en berbat halüsinojen şu flakka denilen yeni nesil kimyasal. Salgıladığı yüksek dopaminle bedenin gücünü ve ısısını aşırı derecede artırıp kullananları zombiye dönüştüren bir pislik bu. Doğru duydunuz. Kullananı zombiye dönüştürüyor. Hem davranışsal olarak hem de bedenin kontrolünü kaybetmesi açısından. Misal Amerika’da bir genç, bu maddeyi kullandıktan sonra hayatında hiç görmediği bir çifti öldürüp yüzlerini yerken yakalandı. Video paylaşım sitelerinde dolaşan bir başka görüntüde de flakka etkisinde bir genç hareket halindeki bir aracın camına uçarak kafa atıyor.
Tüm dünyada emniyet güçleri, psikiyatrlar, toplum bilimciler vesaire büyük bir hızla flakkanın nereden gelip nereye gittiğini, insana neler ettiğini, bir insan tekinin kendisini niçin zombiye dönüştürmek isteyebileceğini araştırıyorlar. Yani, kendi alanlarının gereğini yapıyorlar.
Bu flakka denilen pislik Türkiye’ye sızmaya nereden başlıyor? Bağcılar, Esenler gibi yerleşik metropol varoşlarından. Niçin? Bilmiyoruz, daha doğrusu bilemiyoruz. Bir başka pislik olan bonzaide de bilmiyorduk. Meselenin üzerine gidip çözüm aramak yerine sadece bazı ezber cümlelerle günü kurtarmaya baktık, bakıyoruz.
Medyanın ‘zehir tacirleri ölüm satıyor’ kalıp cümlesi, ‘narkotik polisinden şafak baskını’ haberi, ‘tabii sosyoekonomik olarak dezavantajlı grupların’ diye başlayan uzman yaveleri arasında gençlerimiz patır patır ölüyor. Onları ‘kabul edilebilir kayıplar listesi’ne mi yazıyoruz, niçin bunca umursamazlığımız, anlamıyorum ki!
‘Eee, yazının başlığının bu anlattıklarınla ne alakası var?’ diyeceksiniz belki de. Çok ilgisi var yahu. Çok ilgisi var.
İnsanların ve insanların oluşturduğu toplulukların, giderek toplumun huzur, güven ve refah içerisinde bir hayat geçirmesini sağlamayı amaç edinmiş bir kurallar toplamı değilse nedir din? Ne işine yarar insanın, insanlığın? Sadece kendini kurtaran bireyler mi talep eder din bizden? ‘Her koyun kendi bacağından asılır’ cümlesini mi vaz eder? Komşunun, mazlumun, mağdurun ve giderek bütün toplumun üzerimizde hakkı olduğunu söylemez mi bize? Gettolaşmayı mı önerir bize yoksa din? ‘Sen Fatih’te, Başakşehir’de, Üsküdar’da kendine gettolar kur, başka yerlerde olan bitenle de bir ilgin olmasın’ mı der yoksa bize?