Yeni bir dönemecin eşiğinde kimi sorular
Soru şu: Bir süredir İbrahim Karagül’ün peş peşe kaleme aldığı yazılarında kavramsallaştırdığı “muhafazakâr muhalefet” meselesi niçin çok ciddiye...
Soru şu: Bir süredir İbrahim Karagül’ün peş peşe kaleme aldığı yazılarında kavramsallaştırdığı “muhafazakâr muhalefet” meselesi niçin çok ciddiye alınmalıdır?
Bence cevabı da şu: BAE, Suud, Mısır ve İsrail eksenli yeni bir Türkiye karşıtı cephenin temayüz ettiği kesindir. Afrin’de yenilenlerden birinin, belki de birincisinin bu cephe olduğu da kesindir. Yarın belki Münbiç’te, belki Sincar’da, belki bazı başka yerlerde bu ittifakla çarpışmaya devam edeceğimiz de kesindir. Dolayıyla, emperyalizmin hava yastığı Muhammed bin Selman ve Muhammed bin Zaid isimli iki sevimsiz prensciğin planları çok yakından takip edilmelidir. Bu prensciklerin Türkiye’de fonlama yöntemiyle bazı işlere kalkışabilecekleri gözden ırak tutulmalıdır. Sosyolojik zeminde bir karşılıklarının olmayacağı aşikârdır lakin nasıl ki İran, Suriye savaşı konusunda bazı aptalları bu yöntemle yanına çektiyse, Kuzey Irak referandumunda Kürt yönetimi Türkiye içinden bazı isimleri nasıl fonladıysa bu iki prens de kimi “kullanışlılar”ı yanlarına yörelerine çekebilir. Türkiye’nin bölgedeki mevcut zemini meşrudur ve bu iki prensin bütün numarası bu meşru zemini yıpratacak kimi argümanları hareketlendirmeye çalışmaktır. Dolayısıyla ciddiye almazsak zararımız büyük olur.
Soru şu: İhsan Fazlıoğlu Hoca, Türkiye’de ateizmin ve deizmin yükselmesi meselesinde “sahnedeki din dili”ne dikkat çekerken, hatta bu dili suçlarken haklı mıdır?
Bence cevabı da şu: Elbette haklıdır. Türkiye’de ateizm ve deizmin yükselişi meselesini küresel rüzgârdan bağımsız düşünmek nasıl imkânsızsa, bu yükselişte sahnedeki din dilinin payını görmezden gelmek de o derece imkânsızdı...