Sevinç içindesiniz, anladık!
İTİRAF edeyim, daha dün sayılabilecek kadar bir zamana kadar meseleye çok daha dar bir açıdan, kendi 'yerel' sayılabilecek zaviyemizden bakıyor, temel kavganın aslında Adalet ve Kalkınma Partisi...
İTİRAF edeyim, daha dün sayılabilecek kadar bir zamana kadar meseleye çok daha dar bir açıdan, kendi 'yerel' sayılabilecek zaviyemizden bakıyor, temel kavganın aslında Adalet ve Kalkınma Partisi karşıtlığı/yandaşlığı seviyesinde gerçekleştiğini düşünüyordum.
Ama giderek ortaya daha fazla işaret çıktı; bizim burada ‘yerel’de yaşadığımız aslında bölgesel olan kavganın bir parçası ve insan kendini kavgaya fazla kaptırdıkça dünya gerçeğinden de kopmaya, daha doğrusu bütün dünyada yaşananları bu kavga gözlüğünden izlemeye fazlasıyla eğilimli.
Birkaç aydır Suriye’de yaşanan şey belli: Esad rejimi kendi uçaklarını uçuramaz hale gelince Rusya hava kuvvetleri devreye girdi ve belli bir strateji çerçevesinde askeri harekât yürütüyor. Harekâtın stratejisinin belkemiğini, Türkiye ve Ürdün üzerinden Suriyeli rejim muhalifi İslamcılara ulaşan ikmal yollarını kullanılamaz hale getirmek oluşturuyor.
Bu bombardımanlar sonunda elde edilen başarı, Esad rejimini Halep’i muhaliflerin elinden geri alabilir bir noktaya getirdi. Bazılarına bakacak olursanız Suriye’de rejim kazanıyor muhalifler kaybediyor diye halk sevinç içinde. Peki ama o zaman yeniden göç yollarına düzülen ve Türkiye sınırına yığılan yüz binler kim? Uzaylı herhalde.
TUNCER KILINÇ’IN KULAKLARI ÇINLASIN
Siyasi durumu boşverin, yüz binlerce insanın yaşamakta olduğu dram, ölümler, göçler belli ki kimsenin vicdanını kanatmıyor. Gelişmeleri sevinçle izleyenler var, bunu açıkça yazıp çiziyorlar zaten.
Sanmayın ki sevinenler ‘AK Parti’nin Suriye politikası duvara çarptı’ diye sevinç içindeler. Evet buna seviniyorlar ama bakışları bu kadar ‘yerel’e sığacak gibi değil, onlar esas Rusya-İran ittifakının zaferine ve daha geniş coğrafyadaki Arapların kendi kendilerini yönetme konusunda ümitlerini kaybedecek olmasına seviniyor.
Türk ulusalcıların küresel zaferini Rusya ve İran sağlıyor. Tuncer Kılınç’ın kulakları çınlasın.
AK Parti hükümetinin Suriye ve Arap baharı politikalarını benimsediğimden veya bir ara hayali kurulan ‘Müslüman Kardeşler Enternasyonalizmi’ni çekici bulduğumdan değil, bunların şimdi önümüze sunulan alternatifini tercih etmemi gerektirecek pek bir şey göremediğimden yazıyorum bunları.
KÜRT SORUNUNU ARAÇSALLAŞTIRMAK
Kürt meselesinde de durum aynı. PKK şiddetini görmezden gelen, sanki PKK’nın mantıksız şiddet politikalarını bu örgüt açısından yegâne var olma biçimiymiş gibi sorgusuz sualsiz kabul eden ama devletin bu şiddetle mücadelesini (Mücadele biçimini değil, mücadele ediyor olmasını... Yoksa mücadele biçimi için söylenecek çok laf var...) eleştirenler de aslında ‘yerel’ bir meseleden söz etmiyorlar. Kürtlerin eşitlik ve özyönetim mücadelesi bu gibiler için stratejik değil taktik bir konu; stratejik açıdan önemli olan küresel kavgada Türkiye’nin hareket imkânının biraz daha azalması.
Şimdilerde bu ‘sur’da bir gedik açılma ihtimali belirdi; Türkiye ile Avrupa Birliği arasında bir yakınlaşma yaşanıyor. Hemen o gediği tıkamak lazım; bir yandan iç kamuoyuna ‘Bakın 3 milyarı aldılar, Suriyeliler başımıza kaldı’ diyerek, bir yandan da Avrupa’ya, ‘Türkiye’nin şantajına boyun eğdiniz’ diyerek müzevir bir savunma çizgisi oluşturuluyor.