Türkiye'nin daha acil ve önemli başka işi yok
EVET, ayrılıkçı terör patladı, her gün can kayıpları veriyor, adı konmamış bir savaşın içinde yaşıyoruz. Evet, Osmanlı’dan beri başarılamayan bir şeyi ‘başardık’...
EVET, ayrılıkçı terör patladı, her gün can kayıpları veriyor, adı konmamış bir savaşın içinde yaşıyoruz.
Evet, Osmanlı’dan beri başarılamayan bir şeyi ‘başardık’ ve aynı anda hem Batı hem de Rusya ile ‘dostane olmayan şartlar’ altında yaşıyoruz.
Evet, iç siyaset kavgamız sağırlar diyaloğunu bile aştı, tamamen diyalogsuzluk ortamına girdik.
Evet, iktidar kendi doğru bildiğini kimseyle uzlaşma gereği duymaksızın hayata geçiriyor.
Ve evet, refahımızı arttıramıyor, aksine dolar cinsinden fakirleşiyoruz.
Bu sorunların hiçbirini küçümsüyor değilim ama hiç değilse bu sorunların her birini kendi insan malzememizin kalitesinin yettiği oranda konuşuyor, tartışıyoruz, başka hiçbir şey yapmasak şikâyet ediyoruz.
Ama öte yandan bence bütün bu sorunların arkasında yatan bir kök sorun var; onu konuşmuyoruz bile.
O sorunun adı, Türkiye’nin insan kaynağının yetersizliği, kalitesinin ve miktarının azlığı.
Yani eğitilmiş insan gücümüz.
IRAK NEDEN AYAĞA KALKAMIYOR?
Hiç Almanya’nın, Fransa’nın, Britanya’nın 2. Dünya Savaşı’nda yerle bir edildikleri halde nasıl olup da savaştan 20 yıl sonra yeniden ayağa kalktığını, buna karşılık mesela Irak’ın savaşın üzerinden 13 yıl geçmesine rağmen neden hâlâ kıpırdanamadığını merak edeniniz var mı?
Bu sorunun bir tane cevabı var: İnsan sermayesi.
Almanya, Fransa, Britanya evet yıkılmıştı ama insan sermayesi bir ölçüde de olsa yerinde duruyordu. Oysa Irak’ta insan sermayesi savaştan önce de yoktu, sonra da olmadı, çok ama çok uzun bir süre de olmayacak.
Bizim Cumhuriyetimizin en büyük başarısı da başarısızlığı da insan kaynağı yaratmak konusunda oldu.
YAYGIN EĞİTİM GEÇ KALDI
Bir yandan modern eğitim kolay benimsendi ve başarıyla uygulandı; bu sayede içinden Aziz Sancar gibi bilimcileri çıkaran eğitim sistemi yaratıldı ama bu çabaları yaygın, halkın tamamına ulaşan bir sisteme dönüştüremedik. Eğitim bizde seçkin bir sınıf yarattı; zaman içinde o sınıf kendi kendini yeniden üretirken biz eğitimi geniş kitlelere ulaştıramadık.
8 yıllık zorunlu eğitimin kararı 70’lerin başında alındı, ancak 1998’de uygulamaya girdi, 30 yıllık bu gecikmenin bedelini bugün ödüyoruz.
Bugün 90 yıl sonra nihayet o büyük açık kapandı; artık bütün çocuklarımız eğitime ulaşabiliyor. Önce 8 yıl, şimdi 12 yıl zorunlu eğitim ve okullaşma oranlarının yüzde 100’e varmasıyla bunu başardık.