Medeniyetler farkı
Hz. Âdem ile başladı medeniyet tarihimiz. Kaynağı ilahi olan bu medeniyetin son halkası, Peygamber Efendimiz’in yaşadığı dönemde kurduğu Asrı Saadet medeniyetidir. Ümmet anlayışını, iman...
Hz. Âdem ile başladı medeniyet tarihimiz. Kaynağı ilahi olan bu medeniyetin son halkası, Peygamber Efendimiz’in yaşadığı dönemde kurduğu Asrı Saadet medeniyetidir. Ümmet anlayışını, iman kardeşliğini ve takvayı esas alan; adaletin, eşitliğin ve insan haklarının zirveye ulaştığı; fitne ve fesadın yok olduğu; cahillik, yobazlık, taassup, ırkçılık ve fakirliğin sona erdiği bir medeniyettir bu medeniyet. Asrı Saadet’te insanlık öylesine ayağa kalktı ki, 30 yılda tüm âleme hızla yayıldı. Tarihte bir benzeri daha görülmedi bu yayılışın.
Peygamber Efendimiz’in elinde ilahi kelam ve rehber Kur’an vardı. Etrafındaki özverili, fedakâr ve mertlikte eşsiz sahabilerle birlikte kurduğu bu medeniyet, dört halife döneminde de devam etti. Dünyanın dört bir tarafına yayılan sahabilerle, bu medeniyet anlayışı tüm dünyaya yayıldı.
Bu anlayışa sahip Müslümanlar her gittikleri yerde kurdukları medeniyetlerle anıldılar. Basra’da, Küfe’de, Bağdat’ta, Kahire’de, Şam’da, Endülüs’te, Maveraünnehir’de, Afrika’da ve Anadolu’da kurduğumuz medeniyetler ile dünyaya hâkim olduğumuz ve dünyayı huzur içinde yaşattığımız yıllar yaşadık. Barışın, özgürlüğün, adaletin ve kardeşliğin yaşandığı en güzel dönemler İslam anlayışının hâkim olduğu dönemlerdi. Habil’in varisiydi onlar yeryüzünde.
Kabil’in Habil’i öldürmesiyle başladı zulüm yeryüzünde... Habil’in kanı düşünce toprağa, yeryüzüne yerleşti ve toprak yaşadıkça devam etti zulüm. Kâbil, insanlık tarihinin ilk zalimi, ilk diktatörü ve ilk sömürücüsü oldu. Habiller hep savundu hakkı Kabiller karşısında. Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korktu iyiler ve öldürmek için uzatmadı ellerini kötülere… Yüce Yaradan’a havale ettiler kötüleri. Bildiler; kim bir kişiyi, bir kişi karşılığında olmaksızın veya yeryüzünde bir fesada karşılık olmaksızın öldürürse, muhakkak ki onun bütün insanları öldürmüş gibi olduğunu... Bildiler, kim de bir kişiyi yaşatırsa bütün insanları yaşatmış gibi olacağını. Ve şahit oldu insanlık tarihi, yeryüzünde Habillere ve Kabillere.
Habil’in varisleri temiz tutarken bu âlemi yeryüzünü kana bulamak için yarıştılar kendi aralarında Kabil’in varisleri. Her biri kendi medeniyetini inşa etmek için uğraştı ve kurdu da. Tarih boyunca bu iki medeniyetin farkını yaşadı insanlık. Haçlı seferleri ile Müslüman âlemini kana bulayanlar gittikleri her yerde kadın, çocuk ve yaşlı demeden öldürerek gösterdiler medeniyetlerinin ne kadar vahşi olduğunu. Buna karşın fethettikleri topraklarda huzur ve barışı sağlayan Müslümanlar ilk önce kadın, çocuk ve yaşlıları korumuş ve hatta aynı hassasiyeti tabiata ve bütün mimari değerlere de göstermişlerdir.
Bu iki medeniyetten birinin yıktığı, diğerinin imar ettiği dünyayı en son sınır ülkelerimizde gördük ve yaşadık. Binlerce kilometre uzaktan sözde demokrasi getireceğim diye işgal edilen orta doğudaki bütün ülkelerde şehirler bombalanmış, aileler dağılmış ve insanlar topraklarını bırakıp göç etmek mecburiyetinde bırakılmıştır. Libya’da, Irak’ta, Sudan’da, Somali’de, Yemen’de, Afganistan’da, Suriye’de batının kanlı işgalleri ile adeta parçalanan insanlığın hali bu ülkelere özgürlük getireceğim safsatası ile oralara çöreklenen batılı ülkelerin medeniyetlerini yansıtmaktadır. Biz bunların zulümlerini kurtuluş savaşında ülkemizin dört bir yanında yaşamıştık. En son Kıbrıs’ta tüyleri diken diken eden pisliklerini görmüştük o medeniyetin temsilcilerinin. Çocukları küvetlere doldurup üzerlerine kurşun yağdıran zihniyet bu medeniyetin ürünüydü. Doğuyu sömürüp batıda kendilerine lüks hayatlar kuran bu vahşilerin bize yutturmaya çalıştıkları medeniyetin özü bu işte. Bu vahşi medeniyete hayran kalan doğu insanını da anlamak çok zor.