Biat kültürü ve cemaat
Bediüzzaman, hürriyet, demokrasi ve özgürlüklerin önemini vurgulayıp, baskı, tahakküm ve istibdatla beraber, “sorgusuz sualsiz, kayıtsız şartsız bir biat” anlayışını da reddediyor.Padişahlık...
Bediüzzaman, hürriyet, demokrasi ve özgürlüklerin önemini vurgulayıp, baskı, tahakküm ve istibdatla beraber, “sorgusuz sualsiz, kayıtsız şartsız bir biat” anlayışını da reddediyor.
Padişahlık devrinde mutlak iktidarı elinde bulunduran hükümdar için “Peygamberin yolunda gidiyorsa halifedir, yoksa hayduttur” diyebiliyor. Kaba kuvvete dayalı ağalık devrinin geçtiğini, yeni çağda yükselen değerlerin akıl, ilim ve kamuoyu olduğunu yüz yıl önce vurguluyor.
Ne sorduysa “Ağamız bilir” cevabını veren çobanı, “Öyleyse ağanın cebindeki aklınla konuşuyorum” diyerek uyarıp şuurlandırmaya çalışıyor.
“Âlim ve şeyhler ilim ve faziletleriyle bizden üstün, onun için bize tahakküm etmek haklarıdır” diyen muhataplarına, “Kim tahakküm ediyorsa şeyhlik taslayan bir çocuk hükmündedir, siz de büyük tanımayınız” diyerek, cehalete dayanan bir teslimiyet ve itaat kültürünü yıkıyor.
“Bir millet cehaletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti de müstebit eder” ifadesi de ona ait.
Said Nursî’nin eserlerinde bu minval üzere daha birçok çarpıcı örnek var. Ve garip olan şey, “feodal yapıyı ortadan kaldırma” iddiasıyla icraata koyulan Kemalist rejimin, dayatmacı ve ayrımcı politikalarıyla bu yapıyı daha da güçlendirmesi ve barışçı ve yumuşak bir geçişle, insanların kalb ve gönüllerine seslenerek o yapıyı bitirecek yaklaşımları ortaya koymuş olan Bediüzzaman’ı da bir numaralı hedef olarak görmesi...
21. yüzyıl Türkiye’sinde “din kaynaklı biat kültürü” demokrasi ve hukuk devleti için bir tehlike olarak görülüyorsa, çaresi yine Bediüzzaman’da.
Madalyonun diğer yüzündeki “biat kültürüne karşı çağdaş ve özgürlükçü anlayış” bahsine gelince: İşaretler hiç de öyle bir şeyi göstermiyor.
Tam tersine, statükonun, resmî ideolojinin ve tabulaştırdıklarının savunuculuğunu temel hak ve özgürlüklere tercih eden bir yaklaşım sergileniyor.