Çare sıkıyönetim mi?
Terördeki tırmanışı kontrol altına alıp önlemek için MHP’nin bir kez daha gündeme getirdiği teklif, saldırıların yoğunlaştığı yerlerde sıkıyönetim ilanı.Peki, gerçekten...
Terördeki tırmanışı kontrol altına alıp önlemek için MHP’nin bir kez daha gündeme getirdiği teklif, saldırıların yoğunlaştığı yerlerde sıkıyönetim ilanı.
Peki, gerçekten çare bu mu?
Özellikle 12 Eylül öncesi ve sonrası dönemde yaşanan tecrübeler gösteriyor ki, hayır. Tam tersine, darbe öncesinde sıkıyönetimin ilan edildiği bütün yerlerde anarşi olayları azalacağı yerde daha da artmış.
Darbeden sonra da devam eden sıkıyönetim dönemindeki askerî yöntemler ise PKK terörünü doğurup iyice palazlandırmış.
Sıkıyönetimden sonra geçilen OHAL döneminde de durumda bir değişiklik olmamış.
Hak ve özgürlükler üzerindeki sıkıyönetim ve OHAL kısıtlamaları ve baskılar, bölge halkında, PKK’nın değirmenine su taşıyan derin tepki birikimlerine sebebiyet vermiş.
Ne zaman ki OHAL de kalkıp tedricen “normal” düzene geçilmeye başlanmış, ondan sonra hissedilir bir rahatlama olmuş.
Ama bu süreç iyi yönetilemeyip kalıcı bir zemine oturtulamadığı için, son gerilimleri netice veren yeni birikimler ortaya çıkmış.
Çözüm sürecinin yanlış muhataplarla yürütülen pazarlıklara bina edilmesi ve bu yapılırken konuyla doğrudan ilgili olan geniş halk kesimleriyle kanaat önderlerinin dışlanması ise, süreci eninde sonunda beklenen tıkanma riskiyle karşı karşıya bırakmış.