Darbezede siyasetten otoriter siyasete
Parlamenter sistemin, özellikle siyasetteki dağınıklık ve istikrarsızlıktan kaynaklanan sıkıntı, arıza ve tıkanıklıklarını çokça yaşamış bir ülkeyiz. Bilhassa askerî darbelerin...
Parlamenter sistemin, özellikle siyasetteki dağınıklık ve istikrarsızlıktan kaynaklanan sıkıntı, arıza ve tıkanıklıklarını çokça yaşamış bir ülkeyiz.
Bilhassa askerî darbelerin siyaset üzerindeki tahripkâr etkileri, seçimle gelen Meclislere ve hükümetlere de olumsuz yansıdı.
Parçalı siyaset zayıf koalisyonlara yol açtı. Ahenkli ve güçlü hükümetler kurulamadı. Bu da istikrarsızlığa sebesiyet verdi.
12 Mart 70’li yıllarda, 12 Eylül ve 28 Şubat da 90’larda siyaseti bu hale getirdi.
Bunun halkta sebep olduğu tepki birikiminden de istifadeyle 2002 seçiminde AKP’nin tek başına iktidara gelmesi ve sonraki her seçimde bu konumunu sürdürmesi ile, artık böyle bir durum yok.
2007’ye kadar devam eden hükümet-Çankaya uyumsuzluğu da tarihe karıştı.
Keza bilhassa Erdoğan’ın “ustalık dönemi” olarak nitelediği 3. iktidar döneminde, önceki devirler için ifade edilegelen “muktedir olamama” sorunu da bitti.
Meclis çoğunluğuna sahip bir tek parti iktidarı... Bu çoğunluğu oluşturan vekillerin tamamı lider onayı ile aday yapılmış ve o sayede seçilip Meclise girebilmiş.
Yani lidere bağlı bir Meclis grubu.
Bağımsız olması gereken üç erkten biri olarak yasamanın yürütme organı üzerinden lidere bağımlı hale getirilmesi.
Sonra, iktidar partisinin genel başkanlığı ile başbakanlıktan, halkın reyleriyle cumhurbaşkanlığına geçiş yapan bir lider...
Ve devletin kilit kurumlarına, üst düzey bürokrasiye, yüksek yargı organlarına, YÖK’e... yapılan atamalarla adeta “dikensiz gül bahçesi”ne çevrilmiş bir yapı.
Bu çerçevede bağımsız ve tarafsız olması çok daha önem arz eden yargı erkinin de yürütme organına bağımlı kılınması.
Zayıf ve etkisiz bir siyasî muhalefet.