Millî irade ve demokrasi, Erdoğan ve Davutoğlu
Davutoğlu hüsranla sonuçlanan başbakanlık serüveninin ilk günlerinde çok iddialı hedeflere sahipti.Bunlardan birini şöyle ifade etmişti: “Menderes yollarla, Demirel barajlarla anılıyor. Erdoğan millî iradeyi...
Davutoğlu hüsranla sonuçlanan başbakanlık serüveninin ilk günlerinde çok iddialı hedeflere sahipti.
Bunlardan birini şöyle ifade etmişti:
“Menderes yollarla, Demirel barajlarla anılıyor. Erdoğan millî iradeyi egemen kılmakla anılacak. Ben evrensel ölçekte demokrasi ve küresel güç Türkiye hedefini söylemek isterim.” (Milliyet, 10.9.14)
Gerçi bu sözlerdeki, Menderes’in misyon ve hizmetini yollar, Demirel’inkini barajlarla sınırlı görüp, bu iki liderin ağır bedeller ödeyerek demokrasiye yaptıkları katkıları gözardı eden yaklaşımdaki problem ayrı.
Ama Erdoğan için yaptığı “Millî iradeyi hakim kıldı” yorumunun isabetini, özellikle başına gelen bu son hadise sonrasında çok daha yoğun sorguluyor olsa gerek.
Öyle ya, millî iradeyi hakim kılan bir lider, 1 Kasım’da yine millî irade ile seçilen bir başbakanı böyle tasfiye eder mi?
Erdoğan’ı cumhurbaşkanı yapan millî iradeyi makbul sayarken Davutoğlu’nu başbakanlığa getiren millî iradeyi bir kalemde geçersiz addedebilen bir anlayış!
Veya o millî iradeyi yönlendiren unsuru da kendisi olarak gösteren bir yaklaşım!
Yine de Davutoğlu’nun değerlendirmesi kendisini Erdoğan’dan ayırdığı kritik alanları göstermesi bakımından manidar.
Kendi hedef ve misyonunu “evrensel ölçekte demokrasi ve küresel güç Türkiye” olarak ifade etmişti Davutoğlu. Ama bunların romantik özlemler olmaktan öteye gidemediği, reel siyaset duvarına toslayınca çok daha net gözler önüne seriliyor.
İnce taktiklerle maruz bırakıldığı Saray darbesi, tek adam rejimi için dayanak ve payanda olarak kullanılan millî irade kavramının, “evrensel ölçekte demokrasi” hedefinin önünde de ciddî bir engel ve takoz haline getirildiğini gösteriyor.
Erdoğan’ın AB ve ABD’den gelen demokrasi ve hukuk uyarılarına restlerle karşılık verirken, “Avrupa ve dünya ne der, bizi ilgilendirmez; bizim için önemli olan milletimizin ne dediğidir” gibi söylemlere sarılması ise, millî irade kavramını giderek içe kapanan otoriter bir rejime yönelişin dayanağı yapacak bir anlayışın ifade ve tezahürü olarak yorumlanıyor.