Nereye kadar?
Erdoğan cumhurbaşkanı seçildikten sonra başbakan ve hükümet üzerindeki dominant ve müdahaleci tavrını sürdürmesinin izahını “Ben devletin başıyım ve halkın oylarıyla seçildim”...
Erdoğan cumhurbaşkanı seçildikten sonra başbakan ve hükümet üzerindeki dominant ve müdahaleci tavrını sürdürmesinin izahını “Ben devletin başıyım ve halkın oylarıyla seçildim” diyerek yapmaya çalışıyor.
Sistemdeki arızayı anlatırken, MİT’in ve Genelkurmay’ın kendisine değil, Başbakana karşı sorumlu kılınmış oldğunu örnek verirken, oysa bu kurumların devlet başkanı ve başkomutan olarak kendisine bağlı olması gerektiğini söylüyor.
Mevcut durumun devlette çift başlılığa yol açtığını ifade ederek, “Başkanlık bunun ortadan kaldırılması için kaçınılmaz şart” diyor.
Bunları, kendi getirdiği Davutoğlu’nu çekilmek zorunda bıraktığı sürecin ardından söylüyor.
Oysa ona genel başkanlık ve başkanlık yolunu açarken, “Emanetçi başbakan istemiyorum” demiş, “Güçlü cumhurbaşkanı-güçlü başbakan” formülünden yana imiş gibi bir görüntü ve izlenim vermişti.
Ancak gelinen noktada bunun konjonktürel bir taktik olmaktan öteye gitmediği ortaya çıktı.
Davutoğlu’nun bir taraftan zahirde Erdoğan’la ters düşmeden, onunla uyum içinde işi götürmeye çalışırken diğer taraftan “güçlü” ve inisiyatif kullanan bir başbakan olma gayretinin işaretlerini verdiği bir sürecin geldiği yer burası oldu.
Hassas ve kritik konulardaki görüş ve yaklaşım farklılıkları su yüzüne çıkarak biriktikçe, bu sonucu doğuran sebepler de yığıldı.