Türkiye’nin Orta Doğu politikası - III: Kapasite ve imkânlar
Önceki iki yazıda, Türkiye’nin Orta Doğu politikasına dair algılardaki çelişkilerden bahsetmiş, bu çelişkilerin ortadan kaldırılması için göz önünde bulundurulması gereken gerçeklere...
Önceki iki yazıda, Türkiye’nin Orta Doğu politikasına dair algılardaki çelişkilerden bahsetmiş, bu çelişkilerin ortadan kaldırılması için göz önünde bulundurulması gereken gerçeklere dair bazı tespitlerde bulunmuştuk. Bu çerçevede bölgesel bir güç olarak Türkiye’nin, başta Suriye ve Irak olmak üzere Orta Doğu’da yaşanan gelişmeleri yakından takip etmesinin ve gerektiğinde bu gelişmelere müdahil olmasının kaçınılmaz olduğunu vurgulamış ve Ankara’nın bölgede kurduğu veya kurmak istediği ittifakların diğer bölgesel güçler ve küresel aktörler tarafından nasıl algılandığından bahsetmiştik.
Şimdi Türkiye’nin Orta Doğu politikasının doğru anlaşılması ve muhakeme edilmesi açısından çok önemli bir başka faktör olan ekonomik ve askerî kapasitesini inceleyelim. Zira Türkiye’nin kapasite, imkân ve sınırlarının bilinmemesi Orta Doğu politikasına dair yanlış beklentilerin oluşmasına yol açabiliyor. Yanlış beklentilerin dış politika kararlarını etkilemesi ise ülke çıkarları açısından ciddi zararlar doğmasına neden olacaktır.
Türkiye’nin kapasitesini incelerken, ekonomik ve askerî yeteneklerinin bölgede etkin olan diğer ülkelerle karşılaştırılmasına bakalım. Ancak bunların yanında, Türkiye’nin tarihî ve kültürel özellikleri açısından imparatorluk geleneğinin mirasçısı bir ülke olmasının da Orta Doğu bölgesindeki etkinliği açısından önemli bir faktör olduğunun altını çizmek gerekir.