İki gözyaşının verdiği umut
İki kişinin gözyaşlarına şahit oldum. Erdemli ve temiz gözyaşlarıydı. Umut doldu içime. Çünkü idealleri uğruna gözyaşı döken insanlar var oldukça, gelecek için...
İki kişinin gözyaşlarına şahit oldum. Erdemli ve temiz gözyaşlarıydı. Umut doldu içime.
Çünkü idealleri uğruna gözyaşı döken insanlar var oldukça, gelecek için umutlanmalıyız.
Sadece umutlanmamalı, aynı zamanda örnek almalıyız.
BİR MELEĞİN ANNESİ
Uçak yolculuğumuz esnasında açtı bana konuyu. Bir melekten bahsediyordu.
Sesi titrek, gözleri ışıltılı, yüreği heyecan doluydu.
Evlat sevgisinin bir kadını nasıl derinden etkilediğini, annelik aşkının birini nasıl da meleğe çevirdiğini gördüm o anda.
Annesi ve babasının terk ettiği minik bir kız çocuğuna koruyucu aile olmak için çabalıyordu. Evini İstanbul’dan Ankara’ya taşıdı bu yüzden. Her gün evini bayram yerine çevirecek o minik yavruyu görmeye gidiyordu. Öylesine güzel, öylesine masum yüzlü ve öylesine melekti ki o yavru… Elleri titreyerek, çektiği yüzlerce fotoğraftan birini gösterdi bana:
“İşte yavrum bu… Meleğim bu” dedi.
Gözlerine yaşlar doldu, sesi boğuldu. Etrafına yaydığı insanlık sevgisinin etkisinde kaldım. Saygı duymamak elde değildi.
On gün sonra, o kimsesiz kız çocuğu ile aralarında bir sevgi, daha doğrusu bir aşk doğduğuna karar veren yetkililer, onu koruyucu aile olarak seçti.
Meleğin evine gelmesiyle ve evinin cennet bahçesine dönmesi üzerine bir yazı yazdı ve sabahın üçünde bizimle paylaştı:
“İlk ne zaman niyet ettim hatırlamıyorum ama zihnimin üniversite yaşlarımda berraklaştığını biliyorum.
Zamanla vicdan sızısı gibi, hasreti de büyüdü içimde.
Hele son yıllarda, resmen özlüyordum henüz tanımadığım bir çocuğu.
Baktım evim, kalbim, hayatım onsuz bomboş... Hayatımdaki yokluğunu, bir yerlerdeki varlığına delil saydım. Sonunda o kadar çok istedim ki gerçek oldu!
Meleğim, iki buçuk yaşına erişmiş olarak geldi geçen hafta.
Şu an yatağında mışıl mışıl uyuyor. Gidip gidip bakıyorum, sırtı terlemiş mi, rahatı yerinde mi diye.
Açık söyleyeyim, onu seyretmeyi bırakıp yazının başına dönmek kolay değil benim için.
Allah’a nasıl şükredeceğimi de bilemez oldum. Bu kadar kıymetli, hakikatli bir emanetle buluşturdu beni...” (Star Gazetesi 03.06.2017)
Güneşin doğmasına yakın, bu yazıyı paylaştığı tüm dostları ağladı. Sevinçten ağladı. Gazeteci Fadime Özkan, bize erdemli olmayı, insan olmayı, anne olmayı ve bir yavrunun hayatını kurtararak insanlığın var olduğunu, göz yaşlarıyla birlikte yeniden hatırlattı…
BİR İDEALİSTİN GÖZ YAŞLARI
Gecenin ilerleyen saatlerinde aradı beni. Eski bir dostum, derdi olan bir ağabeyimdi:
“Uçağa bindim. Yurt dışına gidiyordum. Yeni Şafak gazetesinde yazını okudum. ‘popülist ve idealistler’ (30.05.2017). Bütün yolculuk boyunca çok derin bir kavga başladı içimde. ‘Ben hangisiyim?’ diye sordum. Bulunduğum makamda idealist miyim, yoksa popülizm mi yapıyorum? İdeallerimden ne kadar uzaklaştığımı gördüm. Ne uğruna?...”
Sustu. Daha doğrusu gözyaşlarına boğulduğu için sustu. Telefonu kapatmak zorunda kaldı. Sonra mesaj yazmaya başladı.
“Büyük kalabalıklar arasında yalnız kalmak çok dokunuyor insana. Aynı dili konuşamamak. Aynı duyguları paylaşamamak. Hayatınızın her anını dünyevileşmiş görmek ve buna karşı duramamak… Durmak isteseniz de bunu başaramamak kahrediyor insanı. Kendi kendime soruyorum, ‘ben niçin buradayım?’ Hala konuşacak mecalim yok. Lütfen hakkını helal et.”
Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşunun başkanıydı. Başkalarının o koltuğa oturmak için, ruhunu satacağı yerde, o ideallerinden uzaklaştığını hissettiği için acı çekiyordu. Acıları gözyaşına dönüşüp içini yakıyordu.
‘Ne muhteşem bir insan’ dedim. İdealleri için gözyaşı döken bir insana şahitlik etmek, ne büyük umut. Onu seviyor ve saygı duyuyordum ama gözyaşlarına şahit olduktan sonra ona hayran oldum bir de.
İDEALLERİ İÇİN GÖZYAŞI DÖKENLER
Bu yüzden umutlandım. İki güzel insanın gözyaşlarına şahit olduğum için, bu kötücül dünyada, bu her şeyin tepe taklak gittiği günlerde yeniden umutlandım.
Biliyorum, bu iki insan gibi daha çok kıymetli insanlar var aramızda. Kuytu köşelerde, gölgede idealleri için gözyaşı döküyorlar, dertleniyorlar. Bir şeyler yapmak için çırpınıyorlar.
Ne mutlu bize. Böyle insanlara hâlâ sahibiz. Umutlanmalıyız ve onları örnek almalıyız.