Kürtlerin, Türklerin, mazlumların ve hepimizin devleti
İstanbul’u fethettiğinde; Roma’da papayı, İsfahan’da şahı, Kahire’de meliki, Fransa’da kralı titreten bir imparatorluğun sultanı, sarayının ana giriş kapısına şunu...
İstanbul’u fethettiğinde; Roma’da papayı, İsfahan’da şahı, Kahire’de meliki, Fransa’da kralı titreten bir imparatorluğun sultanı, sarayının ana giriş kapısına şunu yazdırdı:
“Es-Sultân-ı zıllullâhi fi’l-arz. Ye’vî ileyhi külli mazlûmîn”
(Sultan, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi. Bütün mazlumların koruyucusu.)
Endülüs’te soykırımından kaçan Yahudilerin, Avrupa’da engizisyondan canını kurtarmaya çalışan Hıristiyanların ve zalim emirlerin elinde inleyen Müslümanların sığındığı bir devletin kurucu aklı ve iradesi bu cümlede saklıdır.
BİR SULTANIN İDEALİZMİ
Bir sultan düşünün… Kendini, “Karaların sultanı, denizlerin hakanı, iki âlem için Allah’ın gölgesi, doğuda ve batıda Allah’ın yardımı, denizlerin ve karaların kahramanı, Konstantin Kalesi’nin fatihi…” diye tanımlayan bir levhayı sarayının kapısına astırsın ama onun hemen yanına “tüm mazlumların koruyucusu” diye bir levha daha koysun.