100 yıldır ‘bitmeyen’ savaş
Her ne kadar, Paris'te, 1. Dünya Savaşı'na son veren 'Ateşkes Günü' 100. yılı anma etkinlikleri düzenlenmiş olsa da, 1880'den beri, dünyayı birbirleri arasındaki kıyasıya rekabetin 'dövüş ringi'ne...
Her ne kadar, Paris'te, 1. Dünya Savaşı'na son veren 'Ateşkes Günü' 100. yılı anma etkinlikleri düzenlenmiş olsa da, 1880'den beri, dünyayı birbirleri arasındaki kıyasıya rekabetin 'dövüş ringi'ne dönüştürmüş olan Atlantik İttifakı ülkelerinin samimi görüntüleri sizleri aldatmasın; daha savaş bitmedi. 1880'de, Britanya'nın liderliğinde, kapitalist sistem sömürgeciliğe ve sanayi devrimlerine dayalı bir rekabet ortamını hızla şekillendirirken, Britanya, Almanya'nın Afrika'daki sömürgecilik hareketlerinin hızlanmasından ve sanayideki başarılarından hayli rahatsızdı. 1880'de dünya üretiminin tek başına yüzde 22.9'unu gerçekleştiren Britanya, Almanya'nın sadece yüzde 8.5, Fransa'nın yüzde 7.8, ABD'nin ise yüzde 14.7 ağırlığı olmasından rahatsız değildi. Sadece 20 yılda, 1900'de Britanya'nın ağırlığı yüzde 18.5'e, Fransa ise yüzde 6.8'e gerilerken, Almanya 13.2'ye, ABD ise 23.6'ya yükselmişti.
Rusya'nın ağırlığı yüzde 8.8 iken, Osmanlı İmparatorluğu'nun ağırlığı yüzde 1.5-2 düzeyindeydi. Bu nedenle, Almanya'yı durdurmak için Britanya, Fransa ve Rusya aralarında gizli bir ittifak oluşturdular. Avusturya-Macaristan veliaht prensinin bir Sırp tarafından öldürülmesiyle, Rusya'nın Slavlara sahip çıkmasıyla İttifak ve İtilaf Devletleri'ni oluşturacak süreç de başladı. Tüm ülkeler, küresel rekabette bir ülkeyi öne çıkaracak hammadde, petrol ve ticaret koridoru imkânlarını bir diğerinin elinden alacak ağır bir savaşa tutuştular. Doludizgin milliyetçilik ve militarizm de bu süreci besledi. Almanya kapitalist sistemin liderliğini kapma mücadelesini 2. Dünya Savaşı'yla bir kez daha denedi. Britanya liderliği kaybetti; ama kazanan artık ABD'ydi. Ne iki savaşta da yenilen Almanya, ne de ABD'nin 'ben olmasam, Alman çizmelerinin altında eziliyordun' sözlerini sürekli işiten Fransa açısından, ABD'nin hegemonik baskısını kabullenmek kolay değil.
Bu nedenle, ABD 21. Yüzyıl'ın 2. yarısında liderliği Çin'e kaptıracağı riski artarken, hem hırçınlaşıyor, hem de Britanya'nın ve küresel sermayenin Çin'e yaklaşmasına müthiş öfkeleniyor. Bu nedenle, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un 'egemen' bir Avrupa için 'kendi ordusu'nu kurma fikrine, ABD Başkanı Trump ağır tepki gösterdi. Türkiye ise, Kurtuluş Savaşı sonrası, Cumhuriyet'le dünya siyasetindeki iddiasını, son 16 yılda Avrasya'nın oyun kurucu ülkesi ve küresel ekonomi-politiğin yeni 'güç' merkezi olarak, yükseklere taşıyor. Asya ve Afrika arasında ekonomi ve ticaret diplomasisi yeniden şekillenirken, 100 yıldır 'bitmeyen' savaşta, 'Türkiye'siz her formül ve her yapılanma başarısız olmaya mahkûmdur.