Boşanmadan en çok çocuklar etkileniyor
Değerli okuyucular, boşanma sırasında en büyük kavga, çocukların çevresinde döner. Anne-baba bilerek ya da bilmeyerek çocuğu, kendi çekişmelerinin ortasına atarlar. Onu yan tutmaya, kimi zaman da arabuluculuk...
Değerli okuyucular, boşanma sırasında en büyük kavga, çocukların çevresinde döner. Anne-baba bilerek ya da bilmeyerek çocuğu, kendi çekişmelerinin ortasına atarlar. Onu yan tutmaya, kimi zaman da arabuluculuk yapmaya zorlarlar. Oysa çocuk için en zor şey, anne-baba arasında seçim yapmaktır.
Boşanma, çocukların kolayca kavrayıp, benimseyecekleri bir durum değildir. Hele okul öncesi yaşlarda büsbütün anlaşılmazdır. Çocuğun aklı karışmıştır, tedirgindir. Kimsenin kendini sevmediğini düşünür. Kendini kavgaların baş nedeni olarak görür, kendisi için vazgeçilmez iki varlığın anne-babasının, onu sevmedikleri için ayrılmaya kalktıklarını düşünmeye başlar. Karı-kocanın ayrılık öncesinde çocuklar nedeniyle sık sık tartışmaları da, çocuktaki bu duyguyu pekiştirir, çocuk yaramaz, kötü olduğu için sevgilerini kaybettiğini, yakında yüzüstü bırakılacağını düşünür. Boşanmanın gerçekleşmesi, korktuğunun başına geldiği duygusunu destekler. Anne bildiği annesi değildir, bir yandan çok sever gibi davranmakta, öte yandan babaya göndermekle korkutmaktadır. Bu karışık duygular içinde çocuk, yine de birine sığınmak ister. Annenin ilgisini çekmek için değişik yollar dener; yaramazlık yapabilir, aslı olmayan bedensel yakınmalara başvurabilir. Saçma isteklerle annenin sevgisini sınamaya çalışır. Başaramazsa, “Beni sevseydin alırdın, sen almazsan babam alır” diyerek anneyi en duyarlı yerinden vurur.
Özellikle küçük çocuklar, boşanma ile babayı kaybetmeyi bir tutarlar. Anneye, “Ben şimdi babasız ne yapacağım?” gibi sorular sorabilir. Okul çocukları boşanmayı ayıp bir olay gibi saklama eğilimindedirler. Kimi çocukta, baba ayrılığından sonra ortaya çıkan bırakılma korkusu, o denli güçlüdür ki, çocuk anneyi ancak gözünün önünden ayırmayarak tedirginliğini gidermeye çalışır. Annenin zamanında eve gelmeyişi, panik derecesine varan ağlamalara yol açar. Hele bu durumda bir çocuk, babanın gidişinden anneyi sorumlu tutuyorsa, annenin zor durumu daha iyi anlaşılır.
11 yaşındaki Arda evin tek çocuğuydu. Anne ve babası sürekli kavga ediyorlardı. Arda onların ayrılmasını istemiyor ancak ne yapacağını da bilemiyordu. Arda evdeki kavgaların nedeni olmak istemiyordu bu arada sürekli başı ağrıyordu. Okulda dersleri iyi gitmiyordu, üstelik arkadaşlarıyla da sorunları vardı. Arda çekingen bir çocuktu, sorunları hakkında kimseyle konuşmuyordu.
Arda’nın yaşadıklarını anlatmasını bunların aramızda kalacağını söylediğimde birden ağlamaya başladı, gözyaşları içinde bana anne babasını böyle görmeye tahammül edemediğini anlattı. “İkisini de çok seviyorum ve ayrılmalarını istemiyorum“ diyordu. ”Ama ikisinin arasında kalıyorum ve bu duruma artık katlanamıyorum. Annem sürekli babamı suçluyor, her şeyden onu sorumlu buluyor, oysa babam bütün gün çalışıyor ve eve yorgun geliyor” dedi. Arda daha önce bunları kimseye anlatmamıştı. Hem annesini hem babasını mutlu etmek için olağanüstü çaba harcıyordu ama bu da onu çok yoruyordu. Uyuyamıyordu ve sürekli “Acaba bugün birlikte geçirdiğimiz son gün mü? “ korkusuyla yaşıyordu.
Arda’nın bakışlarından yardıma ihtiyacı olduğu belliydi, bir sonraki seansa anne ve babasıyla gelmesini söyledim, fakat babası gelmedi. Annesi ise oğlunun anlattıklarını doğruladı. Arda’nın kaybetme korkusu öyle yoğundu ki bu Arda’yı her anlamda olumsuz etkiliyordu. Bu yüzden ne okulda ne de sosyal ilişkilerinde başarılı olabiliyordu.