Türkiye’nin bölge ülkeleriyle dayanışma zorunluluğu
Emperyalist ülkelerin dostları ya da düşmanları değil sürekli değişen “ulusal çıkarları” vardır ve kendi çıkarlarına ulaşabilmek için her fırsatı değerlendirirler....
Emperyalist ülkelerin dostları ya da düşmanları değil sürekli değişen “ulusal çıkarları” vardır ve kendi çıkarlarına ulaşabilmek için her fırsatı değerlendirirler. Örneğin 1980-1988 arasında devam eden İran-Irak Savaşı’nın nedeni, ABD’nin Basra Körfezi’ndeki petrol trafiğini kontrol etme isteği olmuştur. Savaş boyunca Irak’ı silahlandıran ve destekleyen ABD, 1991 yılına gelindiğindeyse Irak’ı “düşman” olarak tanımlamaktan çekinmemiştir. Aslında Irak aynı Irak’tır; Saddam da aynı Saddam’dır ancak değişen şey ABD’nin “öncelikli çıkarlarıdır”.
Amerikan çıkarlarını tüm dünyada savunmayı ana görevi sayan ve bunu tüm dünyaya ilan eden ABD’nin 1991’de Irak’a yerleşmesi de bu anlayışın ürünü olmuştur. Ardından zamanın ihtiyaçlarına göre bölgede yeni aktörler yaratılmaya başlanmış ve her bir aktörden uygun şekilde faydalanılmıştır. Örneğin farklı Kürt oluşumları süreç boyunca desteklenmiş ve adeta Amerikan çıkarları için mücadele eder hale getirilmiştir. Barzani’nin KDP’sini Irak’a karşı, Talabani’nin KYB’sini İran’a karşı, her ikisini birbirine ve Türkiye’ye karşı kullanan da yine ABD olmuştur.
Aynı süre içinde özellikle Kuzey Irak’tan Türkiye’ye doğru gerçekleşen büyük insan göçleri nedeniyle PKK’nın güçlenmesi de Türkiye’nin terör sorununu sürekli olarak büyütmüştür.
ABD, 1991’de topuyla tüfeğiyle Irak’a girdikten sonra Irak’ın kuzeyinde yani 36. paralelden itibaren Bağdat’ın etki alanından uzak bir Kürt Özerk Bölgesi de inşa etmiştir. Ancak bu da yeterli görünmemiş olacak ki ABD destekli Kürt gruplar sürekli olarak kontrol ettikleri bölgeleri genişletmişlerdir. Kuzey Irak’ta sahnelenen oyun aradan geçen yaklaşık 25 yılın ardından bu sefer Suriye’nin kuzeyinde sahneye konmuş ve yine ABD için savaşan Kürt gruplar oluşturularak bölgenin dengeleri altüst edilmeye başlanmıştır.
Tüm süreçler göz önüne alındığında ABD’nin yerleştiği bölgelerde, her istediğini yapan ve merkezi hükümetlere karşı kullanabildiği gruplar oluşturduğu sır değildir. Ancak anlaşılması güç olan şey hedef haline getirilen ülkelerin diğer bölge ülkeleriyle dayanışma göstermesinde ortaya çıkan eksikliklerdir. Zira güçlü bir Irak’ın, toprakları içinde ABD çıkarlarına hizmet eden gruplara müsaade etmeyeceği gibi güçlü bir Suriye de ülkenin kuzeyinde benzer bir yapılanmaya izin vermeyecektir. Ancak bölge ülkelerinin birbirleriyle yeterince ortaklaşmaması ve çıkarlarının aynı olduğunun farkına varamaması sebebiyle ödenen bedeller sürekli artmıştır.
Bugün Türkiye’yi tehdit eden ve Suriye’nin kuzeyini kapsayan sorun, bu anlamda, Irak’ın kuzeyinde 1991’de başlayan sorunun devamı olarak görülmelidir. O halde çözüm de bu alanların tümüne yönelik atılacak adımlarla mümkündür. Bu yüzden hiç eğip bükmeden şu tespit yapılmalıdır: Bölge ülkeleriyle işbirliği yapmayan hiçbir ülke kendini yeterince koruyamayacaktır. Türkiye’nin, İran’ın ve Suriye’nin desteğini alamamış bir Irak’ın kendini koruması nasıl mümkün değilse Irak’la, Suriye’yle ve İran’la yoğun ilişkiler kurmayan Türkiye’nin de artan terör sorununu çözmesi kolay olmayacaktır.