“Ablalarım, anam, babam ve ben…”
Bir dünya öldü sanki. O, çocukluğumuzun mavi gökyüzünü, heyecan ve umut dolu güneşli günlerini temsil ediyordu. Gerçeğe sığmayacak kadar sınırsız, geniş bir dünyanın...
Bir dünya öldü sanki. O, çocukluğumuzun mavi gökyüzünü, heyecan ve umut dolu güneşli günlerini temsil ediyordu. Gerçeğe sığmayacak kadar sınırsız, geniş bir dünyanın kapılarını araladı bize.
Cüneyt Arkın'dan bahsediyorum, vefat haberini duyunca aklımdan bunlar geçti.
Başımızın bulutlara değdiği bir dünya vardı; Cüneyt Arkın'ın varlığı, bize o dünyanın sahiden var olduğunu ve yaşandığını hatırlatırdı.
Çocukluğumuzdaki dünyanın gerçekliğini ona bakarak teyit ederdik. Kanlı canlı bir şekilde karşımızdaydı. Gidip ayak bastığımız, bozkırlarında koştuğumuz o dünyadan şüphe etmezdik böylece.
Ta ki acı haber, bültenlerde dönmeye başlayana dek. Çocukluğumuz sanki bu dünyadan göç ediyor; yabancısı olduğumuz bu yeni dünyada tanıdıksız ve bir başımıza kalıyoruz...
Çocukluğumuzun geçtiği dünyayı en iyi anlatan yine ondan başkası olamazdı. Cüneyt Arkın'ın yakın zaman önce anlattığı bu muhteşem anıyı burada paylaşarak, onu çok sevdiğimizi bir kez daha b