Can Dündar meselesi
Türkiye’de yakın geçmişte yaşanan siyasi depremler her şeyin göründüğünden çok farklı olabileceğini gösterdi. Değişik toplumsal grupları birbirinden ayıran siyasi kimliklerin son yıllarda...
Türkiye’de yakın geçmişte yaşanan siyasi depremler her şeyin göründüğünden çok farklı olabileceğini gösterdi. Değişik toplumsal grupları birbirinden ayıran siyasi kimliklerin son yıllarda hızla yer değiştirdiği, bir maske gibi yüzden yüze dolaştığı görüldü. Birbirine karşıt konumlanan kimlikler bir anda tek bir yüzde buluşabildi. Cemaatçi, ulusalcı, solcu, Kürtçü, Beyaz Türkçü vs. kimliklerin aynı bedenin farklı yüzleri olduğu ortaya çıktı. Türkiye’de savcıların sadece “savcı”, hakimlerin sadece “hakim”, gazetecilerin sadece “gazeteci” olmadığı da artık sır değil. Medya her zaman siyasetin tam içinde oldu, gazeteciler ise siyasi komploların bir parçasıydı. Bir önceki gazeteci kuşağında cunta üyesi olmak gelenekti; yeni nesil gazeteciler ise cuntanın bizzat merkezinde yer almaya başladı. 28 Şubat postmodern bir darbeydi; darbenin merkezinde tanklı-tüfekli ordu değil, medya ve gazeteciler yer alıyordu. O tarihten beri medyanın siyasi sistemi belirlemedeki etkisi hayli arttı.