Kürtlere kurulan ölüm tezgâhı
Kürtlerin Cizre’de, Sur’da, Lice’de, Yüksekova’da, Nusaybin ve Silvan’da yaşadıklarını nasıl tarif edeceğiz? PKK ve HDP özgürlük mücadelesi mi veriyor? Yaşanan ölümler, acılar...
Kürtlerin Cizre’de, Sur’da, Lice’de, Yüksekova’da, Nusaybin ve Silvan’da yaşadıklarını nasıl tarif edeceğiz? PKK ve HDP özgürlük mücadelesi mi veriyor? Yaşanan ölümler, acılar, dağılan hayatlar kaçınılmaz mıydı?
Kürtlerin, PKK ve HDP’nin eline ne zaman ve nasıl rehin düştüğü bilinmez; bunu anlamak için çok gerilere de gidebilir veya işe yakın tarihi inceleyerek de başlayabiliriz. Her iki durumda da karşılaşacağımız gerçek, PKK ve HDP’nin Kürtlere ölümden, acıdan ve gözyaşından başka bir şey getirmediği ya da vermediğidir.
Bir örgüt düşünün; neredeyse 40 yıldır sadece öldürüyor ve öldürtüyor; bu örgütün siyasi uzantısı parti veya çevrelerin işi ise bu ölümlere bahaneler üretmekten ibaret. PKK’ya arka çıkan Kürt siyasilerin hayatı, örgütün kanlı eylemlerine gerekçe bulmakla geçti. Bunu hâlâ sürdürüyorlar. PKK’nın mücadelesi aslında tam bir ölüm tezgâhı; ona arka çıkanların işi de, kanla dönen bu değirmene can taşımak.
PKK ve HDP’nin neden barış yapmadığı sorusuna cevap verebilecek tek bir Kürt siyasetçinin çıkabileceğini sanmıyorum. Çözüm sürecinde demokratik bir özyönetime kapılar sonuna kadar açılmışken PKK ve HDP, bu şansı neden tepti? “Bebek katili” örgüt liderinin Dolmabahçe’de devletin muhatabı olarak 10 maddelik mektubu okunmasına rağmen Selahattin Demirtaş ve Mustafa Karasu, geciktirmeden neden çamura yattı? PKK ve HDP neden barışa yanaşmadı, dersiniz?